Gardiyanım hakemim

A -
A +

Bugün futbolun esami listesine bakıp birilerini yazmak istedim. Bir şeyleri değil, birilerini... Bir hakemin, bana gelen bilgi doğruysa eskiden gardiyan olduğunu öğrendim. Doğru değilse de hakaret ve iftira sayılmaz ya, neticede bir meslektir. Serdar Tatlı'nın ekşi suratını, G.Saraylılar'a "açık görüş" izni bile vermeyen tavrını başa koyarak kendimce doğruları, ya da kendimce yanlışları isimlerden yazmaya çalıştım. Varın okuyun gayri... Tatlı'dan işkillenmek Tamam, Tatlı iyi hakemlerimizden. Formda da. Ama niye ben Serdar Tatlı'nın "ekşi" tavırlarından işkilleniyordum. Bunu hep düşünürdüm ve Kayseri'deki G.Saray maçında buldum. Serdar Tatlı, dürüst ve adaletli olmasına çalıştığı kararlarını hangi maç olursa olsun eşit dağıtmak istiyordu. Burada bir şüphem yok. Ama sonra çok yakın tarihteki birkaç maçı üst üste koydum ve birden, "Serdar Tatlı'da beni rahatsız eden şeyi" yani, "Ondaki adaletsizliğin ve eşitsizliğin" nedenini yakaladım. Serdar Tatlı, asık suratını, sert ve otorite zannettiği sevimsiz yüz adaleleri takalluz etmiş fotoğrafını eşit dağıtmıyordu. En son Kayseri'de G.Saray maçındaki "vesikalık resimlerinden" bazılarını İnönü Stadı'ndaki bazı maçlarda da rahatlıkla görebildiğimi hatırladım. Sonra da, çok kısa bir süre önce Kadıköy'deki fotoğrafları gözümün önüne geldi ve "Yüz ifadesi taraflı" bir hakem olduğunu, bazı takımlara karşı "kasıtlı" olarak yüzünü astığını gördüm. Ümit Karan'ı azarladığı gibi veya Hakan'a baktığı gibi Ümit Özat'ı azarlayamıyor veya Nobre'ye aynı şekilde bakamıyor. Tatlı'nın ekşi suratı Tayfur'a ve Ahmed Hassan'a baktığı gibi değil; aksine çok "Tatlı", Alex'le konuşurken ve Luciano'ya bakarken. Kararları adaletli ama tavırlarıyla "iyi mahkum - kötü mahkum" ayırıyordu. Yaşamının bir döneminde gardiyanlık yaptığını şaka olarak söyledilerse tam o işin adamı olduğunu düşünürüm. Eğer ciddi ise halen ilk mesleğinin izleri kalmış demek ki. Kamera artık bir hakemin burnunun kıllarına kadar giriyor ve o sadece Kadıköy'de güleryüzlü bir maç yönetti. Diğerlerini "Evine giren hırsızı yakalayan" bir emekli albay, ya da "Sigara içerken yakalanmış 10 yaşındaki yeğenine kızan" bir yaşlı amca gibi aşağılayarak düdüklüyor. Ve o, Kadıköy dışında "Duvarda asılı duran savaş kahramanı dedemin solmuş resmi gibi" yakalanıyor. Tatlı, ekşi bakarak taraf tutuyor, ben de bu ekşiden işkilleniyorum. Takım taklavat!. G.Saray maçına gelenler sorunları olan adamlardan kurulu bir takımı, F.Bahçe maçına gelenler ise sorunlulardan kurulu bir takımın yetenekli adamlarını seyrediyor. Biri bireylerle, diğeri ekibiyle... F.Bahçe kadar pahalı ustabaşı kullanmayıp amelelerle yetinen diğer takımlar, üstelik ite kaka veya elle gol atma şansı da olmayan takımlar olarak bir yanda. Onların toplanıp, hep birlikte bir şeyler yapmaktan başka şansları yok. Onlar F.Bahçe'nin hiç tanımadığı bir şeyi yaşıyor ve hakemleri de aşmak zorunda kalıyorlar. G.Saray, oyuncuların sergilediği takım oyunuyla "takım taklavat" son düdüğe kadar kovalamaktan başka şansı olmayanların lideri... F.Bahçe ise tek adamlık yönetimin ve takımı olmayan süper adamların oynadığı tek takımlık ligin lideri. S-ÖZ Dünyada 50 milyonun üzerinde silah var. Bu da gezegendeki her 120 kişiye bir silah düştüğünü gösteriyor. Tek sorun, geriye kalan 119 kişiyi nasıl silahlandıracağımız? (Lord of War filminde Yuri Orlov karakterini canlandıran Nicolas Cage) Eksik etik!.. Başkanı Yıldırım, kalecisi Volkan. Her ikisi de her an patlamaya ve yakıp yıkmaya hazır. Başkanı makyavelist başarının doruklarında. Ona karışamayız, o Fenerliler'in mutlu olduğu ve onlara çok sevimli gelen iş bitirici başkanlarıdır. O noktada alan da satan da memnundur. Ama Volkan hepimizin gururla seyrettiği bir tırmanıştadır, o nedenle hepimizindir. Ona karışırız. Konya'da rakibi inciten tavırları, Tiran'da Arnavut kulübesine görgüsüzlük boyutlarında gelişti. Kaleci "otokontrol" demektir. Siniri alınmış ve en az 24 saat dinlenmiş et demektir. Başkanın ettiğini sen de sahada et, demek değildir. Abe Vaid!.. Esti gürledi. İçtimalar, toplantılar yaptı. Geçmişe salladı. Sonra baktı ki dozunu kaçırmış, birden bire babacanlaştı. Sonra ne oldu? O, ekranda sakız çiğnerken takımı parçalandı. Abe Vaid abey, tavsiyemdir sen yine de bavulunu hazır tut. Takımın hakem üzerindeki ağırlığını da kaybetti. Rakibin oleylerle geriden gelip seni yendi. Şimdi yönetim, başta sayın Başkan Atay Aktuğ olmak üzere hesap sormalıdır ve soracaktır. Ama bu hesap lütfen saat sabah sekizde, tesislerde ve yeni hocaları esas duruşta iken sorulmalıdır. En azından bunu borçlular Trabzonlu aşıklara. Atamadığı için kral!.. Necati bende "fobi" oldu. O Türkiye'yi ortadan ikiye yardı. G.Saraylılar'ı da. Bir kısım için Necati, "hobi" olmayı sürdürüyor ama ben "fobi" olduğuna gittikçe inanıyorum. En az dört gol kaçırmadan bir gole ulaşabilmeyi mübah saymayan bu delikanlı, bunun çalışmalarını yapmayarak kalitesini, gençliğini ve hırsını inkâr ediyor. Kayseri'de de çok kolay yerlerde önemli bir fundamental eksiği nedeniyle çerçeveye ve nokta hedefe basit vuruşları içeri sokamadı. Son iki gol pozisyonunu hatırlatacağım size. Almanya maçında rahat bir durumda atamadığı bir golü Nuri Şahin gol yapmıştı. Biz ise Necati'ye asist yazdık. Kayseri'de yine atamadığı bir golü Hakan Şükür içeri soktu ve biz yine Necati'ye asist yazdık. Diğer kaçırdıklarını saymıyorum. Onun atamadıklarına koşanlar golü yapıyor. Necati ise Kayseri'ye atamadığı ama Hakan'ın attığı ilk golde maçın aynı dakikasında aynı yerden bir defans adamı olan Luciano'nun attığı golün aynısını yakalamıştı. Ancak defans adamı gol vuruşunu yaptı, Necati ise kalecinin üzerine vurdu. İşte bu nedenle gol vuruşu eksiğini gidermediği ve daha kolay olan şeyleri yapmadığı için bende "fobi" olmayı sürdürecek. Necati eksiğini gidermek için hiçbir çaba göstermiyor. Çünkü eksiğini bilmiyor!.. Tümer mi, tümör mü? Mesele çok basit... Taraftarın sorguladığı "Milli maç ve kulüp maçı tâkati" arasındaki farkın nedeni çok basit. Bizler hep yeni gelenin ya da bir yabancının, mesela Ailton'un ve Kleberson'un takıma uyumunu, ya da uyum sürecini yazar çizer ve bekleriz. Beşiktaşlı bir eski oyuncunun yeni yabancılara ve onun kadar koşmayanların aldığı paraya uyum sağlaması gerektiğini hiç düşünmeyiz. Oysa bu adamlar gelir ve aslında takımın onlara uymasını beklerler üstüne tonla para alarak. Biz Tümer'in onlara göre oynamasını isteriz. Tümer o adamlarla hiçbiri 90 dakika olmayan 3-5 maç oynadı. Ama Milli Takım'dakilerle yıllardır birlikte ve karşılıklı oynuyor. Tam Carew'e alışırken, Ailton'u önüne Kleberson'u da yanına koydunuz. Oysa Tümer, Pascal Nouma'dan Carew'e uyum sağlama aşamasındaydı. Milli Takım'da ise Emre ile de, Selçuk ile de, Hakan veya Hüseyin ile de yıllardır oynuyor. Tümer'in değişmesi isteniyor ama esas uyum sorunu yaşayan Tümer'dir. Tümör budur!.. Devir hesap devri G.Saray, geçen sezon son dakikada yedi Kayseri'de ve şampiyonluğu bıraktı. Bu yıl da son dakikada attı. Ama geçen seneki "Erciyes'ten devşirme" Kayserispor'du. Bu seneki ise bizzat Erciyesspor. Daha Kayserispor maçı oynanmadı ki. Ayrıca Kayseri ili üçüncü bir takım bulup Erciyes yönetimine vermeli ki, onu da çıkarsınlar. "Lige çıkma eksperi" Erciyesliler, onun adının başına da "Öz" ya da "Has" koyar, rengini de boyar ve isteyene satar. Ya Kayseri'nin üç takımı olur, ya da mesela takımı olmayan İzmir, Adana gibi illere satarlar. Al sana gelir!.. Nasıl hesap ama...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.