"Görmek ile bakmak arasındaki fark anlamaktır" demek istiyorum. Şu hocalık işi çok nankör bir iş... G.Antep maçında Deivid yuhalanırken, değişiklik geç kaldığı için Deivid golü bulur ve ardından Vestel Manisa maçının kahramanı olur. Küllerinden doğar. Zico da "Ne hoca be "olur. Mesut Bakkal, Hasan Şaş'ı önlesin diye Adem Dursun'u alır. Adem çalımı yediğinde ise oyuna ters taraftan giren Hakan golü bulur. Hakan oyuna girmemiş, gole girmiştir. Mesut Bakkal "kaka" oluverir, Gerets ise "cici..." Aslında Mesut Bakkal oyuna giren Cihan'ın sağ ayağına ve içeriye doğru hamle yapan oyuncu yerine soluna saldıran bir oyuncu kullansaydı bakın neler olurdu!.. Aslında hepsi daha önce "tutacak" hamleleri "tutmadığı" için eleştirilmişlerdir. Biri Dinamo Kiev deplasmanında Anelka'yı oynatmasının, diğeri Anfield Road'a Mehmet Topal'ı atmasının, biri "Kerim Zengin ile Can Arat'ı", diğeri ise "Ferhat, Aydın ve Mehmet Güven'i" murdar etmelerinin hesaplarını vermeden kurtulurlar. Ne güzel de başaramamışlardır bazı şeyleri!.. Şimdi kahramandırlar... Tigana hâlâ daha Ricardinho ve Delgado için "birlikte mi, teker teker mi" sorusunun cevabını aramaktadır. Aslında CSKA Sofya maçı bile bir ayıbıdır onun... Hakan Şükür doğruyu söylemiştir; 4 golün ardından makas yediği için. O, işini iyi yapıyor ve kaytarmıyor. Konuşmaya da hakkı var... Tromsö unutulamaz ve unutturulamaz... Önemli olan kazanılan bir maçın içinden eksikleri ve yanlışları bulup çıkarmak, kaybedilen bir maçın içindeki doğruları da görebilmektir. Gerisi uçurmaktır takımı takma kanatlarla...Uçurtma takmaktır kuyruğuna... Tıpkı Rize ve G.Birliği galibiyetlerini zafer diye görebilmek enayiliği gibi bir şeydir bu... > POST-İT Herkes kupon doldurmak için bakar kim oynuyor, kim oynamıyor diye... Kim sakat, kim sağlam diye... G.Saray'a oynamak isteyenler için ise bir tek soru var: Adnan Polat ile Fatih Gökşen maça gidiyor mu, gitmiyor mu diye... Malum... Uğur meselesi... İki Cumhuriyet anısı... Rahmetli Barış Manço, Fransa'da bir televizyon programına katılmıştır. Her şey gayet güzel giderken, sunucu klasik Avrupalı edasıyla ve birden bire "Siz Türkler barbarsınız" muhabbetine girer. Bunun üzerine Manço sunucuya üzerinde para olup olmadığını sorar. Sunucu, cebinden birkaç banknot çıkarır ve gösterir. Manço: "Bu paranın üzerindeki kim?" Sunucu: "General De Gaulle... Cezayir'deki kahramanlıkları üzerine basıldı." Manço: "Peki... Bu paranın üzerindeki kim öyle ise?" Sunucu: "Generalin süvari komutanı. İki kez madalya aldı çöl savaşlarında..." Bunun üzerine Barış Manço cebinden birkaç Türk banknotu çıkarır ve üzerindeki resimleri teker teker anlatmaya başlar: "Bu Mevlana Celaleddin-i RUMİ; ünlü bir Türk düşünürüdür.. Bu ise Refik Halit KARAY; ünlü bir Türk edebiyatcısıdır.. Bu da Mustafa Kemal ATATÜRK, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusudur." Kısa bir sessizliğin ardından sunucuya bakarak sorar: "Şimdi siz söyleyin bakalım, kim barbar?" *** Cumhuriyet'in ilânından sonra, İstanbul'da bir resepsiyon verilmektedir. Tüm dünya ülkelerinin elçileri ve ataşeleri de davetlidir. Davet güzel bir şekilde devam ederken, İngiliz ataşesi olan bir binbaşının sinsi bakışları Mustafa Kemal'in gözünden kaçmaz. Bütün davet boyunca kendisine dik dik bakar bu İngiliz. Ne olduğunu öğrenmek için yaverini gönderir. Yaver Mustafa Kemal 'e cevabı getirir hemen: "Paşam, kendisine neden ters bir tavır takındığını sordum, o da bana Mustafa Kemal'in Çanakkale'de babasını öldürdüğünü söyledi." Bunun üzerine Mustafa Kemal şöyle der: "Git sor bakalım o İngilize... Babasının Çanakkale'de ne işi varmış?" Tıraş arttıkça tiraj da artar! Bir berber her gün "ense yapıyorum" demek için çalışır... Bir çobanın hayali "sürümden kazanıyorum" demektir... Bir kadın "cilve yapmaktan" emekli olmak ister... Bir takım "birlik ve beraberlik içinde" dedirtmek için attığı kadar yer... Bir mühendisin derdi "akan suları durdurmaktır" sadece... Bir savunmacı "yıkılmayan baraj" hayaliyle yaşar... Bir elektrik mühendisi ise askerliği "kısa devre" yapmak için yaşar... Siyah-Beyaz Beşiktaş'ın derdi bitmez... Kendi içinde bile bir huzursuzluğu bulup çıkarabilen bir camia ve tabii ki artık sabırları hiç yok. Hatta çoktan taştı... F.Bahçe'nin Migros tribünündeki bölünme, kavga ve gerilim bile örtbas edilir, ama Beşiktaş'ınki apaçık öne sürülür. F.Bahçe tribünlerinde anlaşmazlık varmış... Tevatür... Yalan... F.Bahçe düşmanları uyduruyor bunu. Esas sıkıntı Beşiktaş'ın içinde... Baksanıza; yıllardır, bir tribünün "Siyah" dediğine öbürü "Beyaz" deyip duruyor!..