Hadi canım sen de!..
20 Ocak 2009 01:00
Toplamış ne kadar Türk teknik direktör ve antrenör varsa... Oturtmuş karşısına, saatlerce anlatmış Capello, Peter Crouch'u hangi nedenlerle kullanmadığını ve iki ufak ve çabuk adamla neden hücum ettiğini. Hırvatistan'ı dışarıda nasıl yendiğini açıklamış. Aragones yarım gün anlatmış Xavi-İniesta-Fabregas üçgenini nasıl kurup, Raul'u neden oynatmadığını. Herkes aydınlanmış ve feyiz almış... Bence bu duruma ancak şöyle bir başlık atılabilir: Hadi canım sen de!..
Beklerdim ki Capello anlatsın Beckham ile nasıl ilişkiler içinde olduğunu... Beklerdim ki Aragones anlatsın Senna'yı neden tercih ettiğini...
Açıklasın bize final sonrası İspanyol milli formalı Sergio Ramos'un neden Meksika bayrağına sarılıp tur attığını...
İtalyan olan İngiltere Milli Takım Teknik Direktörünün anlatmasını isterdim Gerrard ile Lampard'ı neden birlikte kullanamadığını...
Boşuna beklermişiz...
Türk halkının, Türk futbolseverinin "ünlü adam-önemli adam-büyük adam" ayrımından bihaber oluşunun canlı bir sunuşu varmış meğer Antalya'da.
Kendimizi kandırırmışız oysa...
Ya da bizi kandırmaya gelenlerin önüne boynumuzu uzatmışız...
Capello ve Aragones'in Antalya'daki mevcudiyeti "dostlar iş başında görsün" zihniyetinin "halkla ilişkiler" versiyonundan öteye geçmemiştir. Aragones dedemiz, konuşmayı pek sevmediğinden dem vuruyor, sonra kendisine yöneltilen "Fenerbahçe'nin sorunları nasıl çözülür" şeklindeki bir soruya "konuşarak çözülür" diyor.
Yani "sorunlar çözülemez" demek istiyor...
Bunu da 3 dakika 47 saniye filan kaldığı kürsüden söylüyor.
Sinyor Capello ise Lima'ya komut verip Galatasaraylı oyuncuların üstüne saldırttığı görüntüyü unutmuş, hatta Eser Özaltındere'nin saçlarına bizzat yapışıp çektiği edepsizliği tamamen silmiş hafızasından ve bizlere edep dersi vermeye gelmiş.
3,5 dakika filan kaldığı kürsüden üstelik...
Adı "seminer" idi, olmuş şimdi "kongre"...
Bu tür oyunlarda bütün mesele bir "bilge adam" bulup, onun bilgeliğinden yararlanmaktır. Onların bize, bizim bilmediğimiz bazı şeyleri nakletmesidir. Birinci ağızdan tecrübeyi alıp yararlanmakta gizlidir bu tür toplantıların başarıları. Oysa orada havanda su dövülmüş ve en fazladan bazı hocalar ve teknik adamlar birbirlerine özlem giderip, bolca dedikodu yapabilmişlerdir...
O kadardır Antalya'daki birlikteliğin boyutu...
İşin bir başka boyutu...
Şöyledir...
Futbolun "akil adam" sayısı yetersiz midir ki; futbolun içindeki basketbolcular almış başını gitmektedir?
İşin başında hakemlerin eğitimi filan sadece ve belki Amerika'da maç yönetmiş olan Ahmet Güvener'e emanettir. Futbol Federasyonunun Genel Sekreteri Lütfü Arıboğan'dır. Gözlemcilerin filan başında Kemal Dinçer vardır. Şimdi sokaklarda başlayacak olan sağlık ve futbol gelişmesi planlamasının başına Orhun Ene'nin eşi olan eski basketbolcu bir hanımefendi getirilmiştir. Bu kişilerin kalitesine, adamlığına hiçbir sözüm yoktur ve olamaz.
Ama futbolun "okumuş adamı" hiç mi yoktur?..
Basketbol Federasyonu mesela Rıdvan Dilmen'den yararlanmayı neden hiç düşünmez?..
Veya basketbol hakemlerinin gelişmesi için kurulacak bir komitenin başına Mustafa Denizli'nin getirilmesi ile Basketbol Federasyonunun basın sözcülüğüne, mesela Cem Pamiroğlu'nun getirilmesi neden asla düşünülemez...
İşin özü...
Antalya'da havanda su dövülmüş ve sonra bakılmış ve görülmüştür ki; havanda hâlâ sadece su vardır...
>> "Yok" saymakla "yok" olmaz!..
Galatasaray ile Malatyaspor oynuyor.
Maçı genç neslin önemli bir ismi olmaya aday olan Onur Şahin kardeşim anlatıyor.
Maç boyunca Malatyaspor'un ait olduğu kategoriye ait tek bilgi yok...
Olmadığı gibi Bank Asya kelimesi adeta küfür...
Adı geçmiyor ülkenin en cazibeli liginin...
Neden?..
Çünkü yayıncı kuruluş rakip...
Bu mu gazetecilik ve habercilik?..
Üzüldüm açıkçası Onur Şahin'e. Genç yaşında esir düştüğü için yasaklara ve önüne konan tabulara...
>> En harbi derbi...
Kutladık...
Galatasaray ile Fenerbahçe'nin, dünyanın en cazip ve en reytingi yüksek derbilerinin arasında önlerde yer almasını değil; çünkü oralarda değil, ama en asil derbi olmasının yüzüncü yılını kutladık.
Lig Radyo ve Mehmet Ayan sesini soluğunu tüketti bu derbinin asaletini vurgulamak ve herkesi kendi renklerinde sokağa dökmek için.
Bir başka spor radyosu ise bunu yok farz etti...
Aslında; Glasgow Rangers-Celtic derbisi "Tim ve Prod", yani Katolik ve Protestan itişmesinden kaynaklanmış...
Boca Juniors, Buenos Aires varoşlarındaki ezilmişlerin sesi soluğu olurken, River Plate onları ezen aristokratların şımarıklığı olmuş ve o derbi doğmuş...
Everton ikinci dünya savaşına ve İngiliz ordusuna asker göndermemiş ve gönderen Liverpool'a düşman olmuş...
Barcelona, Katalan azınlığın ve etnik gücün bayrağı olurken, karşısına ülkenin adını taşıyan Espanol kulübünü koymuşlar...
Bizim Fenerbahçe-Galatasaray derbisi ise bu itişmelerin tam tersine, gerçek bir dayanışma ve dostluktan doğmuş...
1809 ve sonrasında gençlerin topluca bir araya gelmeleri yasak olduğundan futbolu bahane edip bir araya gelip, önceleri meşrutiyeti, sonraları kurtuluş savaşını konuşur olmuşlar...
Bizim derbinin "asaleti" bundandır...
Bu nedenle dünyanın en "saygın" derbisidir.
İlk derbinin sarı-kırmızılı bir takımla sarı-beyazlı bir takımla oynandığını bilmek bile sarının yanına konmuş lacivert ile kırmızının mücadelesinin bugünün istatistik sayılarının çok üzerine çıktığını gösterir.
Bizim derbi en asil nedenlerle oluşanıdır...
Bizimki en harbi olanıdır...
>> POST-İT:
Bir saatliğine mutlu olacaksanız, bir şekerleme yapın.
Bir günlüğüne mutlu olacaksınız, balık avlamaya gidin mesela.
Bir aylığına mutlu olacaksınız evlenin, bir yıllığına mutlu olacaksanız, bir servete konun.
Ama...
Tüm yaşam boyu mutlu olmak istiyorsanız, işinizi sevin ve çalışın...
>> S-ÖZ
"Hayatta en zor şey idealsiz insanlarla birlikte yaşamak zorunda olmaktır"
Cenap Şahabettin
>> Hakemlerimiz başarısızlıklarının temelini oluşturan "hataların adaletli ve eşit dağıtılmadığı" konusuna açıklık getirdiler: "Suç medyadadır..."