G.Saray'ın bütün meselesi bu takımın "erozyondan revizyona" nasıl geçeceğini bilememesi. Yukarıda Ergun Gürsoy, aşağıda "Hagi hoca", sahada "nur yağmış bit pazarı eskileri", hepsi birleşmişler, işlerine bakmak ve durumdan utanç çıkarmak yerine hâlâ Fatih Terim'le uğraşmak derdindeler. Bir de, hocalardan "hakem olanı" maçı efsunlayınca oyuncu ve seyirci ne yapsın?.. Bu nasıl bir kompleks ve "bastırılmış erk" imiş. Ben bunları düşünürken, Schaffer notlarına Çağdaş'ın direği kıran kafa şutunu düşüyor, ardından uzaktan kumandalı bir hakemimizin düdüğünden çıkan bir serenad, kolay ve ucuz bir penaltıya gömüyor "Hagi hocayı". Yani "düdüklü hoca", "Hagi hoca"nın geleceğini karartıveriyor bir düdükle. Necati o aralarda bir yan topa vurup golü atıyor ama yiyen Denizlispor değil, hakem... Sağ tarafı "protez", Petre'nin yeri 3-5 metre, Bratu bir başka tuhaf ve göbeğe atılan topu yere vurduranlar ikinci golü Ömer Rıza'yı ağırlayarak buyur ediyor ama Necati maçı bırakmıyor. Sabri ise kopartıp almak isteyenlerden. Hakemin hatası ilahi adalete takılıyor ve haksız penaltıya rağmen maç Hagi hocaya gülüyor. Timuçin'in muhteşem sol ayağıyla gülmeyi kesip sırıtmaya başlayan maç, metrekareye 2 salaklık düşürdüğü gibi 6 dakikaya bir golle yarısını tamamlıyor... Baştan beri, direnen ve arttırarak maça asılan Hasan Şaş, Denizlispor defansıyla kişisel kavgasını skora yansıtmaya çalışıyor. Ümit Karan'la Bratu'dan farksız goller kaçıran, hatta kaçırdığı golleri zaman zaman "tatil köyünün animasyon gösterisi" durumunda komikleştiren G.Saray, rakibin "Çağdaş" alan savunmasını bir türlü açamıyor. "Kör dalışlarla" denemeler yapan sarı-kırmızılılar haftalar sonra yenilmemeye çalışan bir takım durumunda maçı tamamlamaya çalışırken Necati şapkadan kuş çıkarıyor ve G.Saray'ı bir daha öne atıyor. Sonuç, beni hiç ilgilendirmiyor... Bakalım, Fatih Terim'i maçtan sonra nasıl göndermeler yaparak hatırlayacaklar diye düşünüyorum ve maçın tek cümlelik yorumunu buluveriyorum: "Çuvaldız çuvalda durmaz!..."