Geçen hafta "Bayramınız tatlı olsun" derken yazıyı teslim ettiğim pazartesi günü öğlen saatlerinde maçın hakemini "Serdar Tatlı" olarak atamıştım. MHK'nın mantığını bildiğim için kendimi riske atıp ilân etmiştim hakemi hatırlarsanız. Hakem Tatlı oldu ama "kime neyi neden" çaldığını o da bilemeden bir derbiyi katletti. İki takımın da oynayası vardı. Hele ikinci yarıda standartların üstünde oynamak isteği, sahaya kulübelerden akıp gelen taktik planlamalar, F.Bahçe'nin Tuncay'la başlattığı "durumu kabullenmeme" isyanı, Beşiktaş'ın "durmuş-oturmuş" mükemmel takım oyunu ve gidip gelen skor.. Daha ne istenir ki?.. Ama, Boşat'ın, Arzuman'ın, Aydın'ın sonucu etkileyen fahiş hatalarına oranla o denli büyük olmayan fakat Serdar Tatlı'nın yorumundan menkul hataları derbinin çooook gerisinde kaldı. Ali Güneş'e hatalı kart gösterip, esas sarı kartı çıkaramadı. Çünkü kırmızı olacaktı. Tayfur'u es geçti. Aurelio'yu görmezden geldi çünkü kırmızı olması gerekirdi. Öne geçen İbrahim'in arkasındaki Serhat'ı iki kez çekerek düşürüp bir de üstelik faul atmasına göz yumdu. Tuncay'ı kartlayamadı... Emre'yi kartlayamadı... Uzatmayı ayarlayamadı... Fener'e 6 sarı yaptı ve Beşiktaş'ı 3'te bıraktı. Yani, Tatlı'ya göre F.Bahçe tekme atıyordu ve Beşiktaş'ı korumak zorundaydı. Oysa görünürde öyle bir şey yoktu... Oynayası olanları bırakmadı son yılların en kıran kırana ve mükemmel derbisinde. Yüzü çok gergin ve sevimsizdi. Korkuyordu. Anons yaptıramadı korner köşesinde olanlar nedeniyle. Estek ve köstek... Şimdi; hep birlikte gelişmelerini görmezden geldiğimiz, doğru yapılanmanın destanını yazan iki kulüp başkanının, doğru hoca bulma ve "hep destek, tam destek" sözünü bir bez pankartın sınırlı görüş zaviyesinden kurtarıp toplumun göz pınarlarına bırakan yönetim anlayışlarının alkışlanması zamanı ile, G.Birliği ve G.Antepspor takımlarının ligin akışına göre "medya ve MHK" işbirliğinde ikinci kategori takımlar ve "gerektiğinde kurban edilebilirlik" durumundan kurtarılması zamanı gelmiş olup, ülke içi başarının ardından "adam satmayıp" kadroyu koruduklarında neler yapabileceklerini kabullenip onları en az "birinci kategori" takımlarımız kadar "koruyup kollamamız" gerektiğini anlatmak istedim bir cümleyle. ...Ve hakikaten "bir cümle" oluvermiş. Bütün derdimi tek cümlede anlatmışım Victor Hugo veya Gustave Flaubert gibi.. Ama benimki daktilomun "nokta" tuşunun bir süreliğine arızalanmasından kaynaklandı!.. Hem dedi hem kodu... Bir duyum aldım. Yakıştıramadığım gibi olabilirliği bir hayli fazla. Biraz kahve falına benziyor ama duyumu aldığım yer de çok sağlam. Gazeteci olarak duyumu yazmamalıyım, çünkü doğrulatamıyorum. Ama doğru yanlarını da hissediyorum ve biliyorum. Katılmazsanız okumamış olun, katılırsanız bi kenarınızda dursun. İşte dedikodu: Bursaspor Teknik Direktörü Hagi'nin altını iki eski Beşiktaşlı Sertan ve Tamer oymaya başlamış. Hagi onları kesmiş. Ama bi iki arkadaş istermiş ki Hagi gitsin ve Rıza Çalımbay gelsin. Rıza da bayağı iyi çalışır ve araya adamlar sokarmış. Hagi'nin istifası beklendiğinde Hagi bunu bekletmiş ve Rıza Ankaragücüne imzayı atar atmaz o da istifasını vermiş. Bursaspor da Ümit Kayıhan'a kalmış.. Şimdi Rıza hoca Ankara'da kafasını duvarlara vuruyormuş. Onun hayali hep hedefi olan ve tribünlerini doldurabilen bir takım olduğu için Bursaspor'u çok beklemiş ama kendini Ankaragücü'nün nikâhında buluvermiş.. Sertan ve Tamer ortada kalmış ve "acaba Ankara'ya gider miyiz" hesabı yapmaya başlamışlar. Bursaspor ise geçen sene Levent Kızıl kalkanı ile son maça kadar soluk alıp ligde kalmasının bedelini bu yıl düşerek ödeyecekmiş. Ankara'nın bir yerlerinde karar çoktan verilmiş. Miş de miş miş... Masal bu ya.. Sonra aniden prenses gelip Rıza'yı öpmüş ve Sertan ile Tamer'i kurbağaya çevirmiş. ..bi.... Ortada "bi miktar" puan farkı var ve bunu kapatmak gerekiyor ise G.Saray'ın geleceğinde bunu başarmak, cuma gecesi sahaya çıkan kadronun yapabileceği "bi şey" olacaktır. 15-20 milyon dolarlık kadronun sağladığı "bi torba" puan farkını Malatyaspor karşısında sahaya sürülen 1.5 - 2 milyon dolarlık kadro geri alabilir. Şayet "bi arada" oynama şansı bulmuş olsalardı Bratu onları atar, Tamas tek hatasını yapmaz ve "bi güzel" ileri çıkar ve ofsayt uyumunu da sağlardı. "Bi zahmet" devam hocam.. Bu gece Juventus sana atacak.. Belki çok atacak.. Ama seni "bi adım" ileriye bu kadro ve onlarla uyuma girecek içinde hâlâ "bi gıdım" savaşma duygusu kalmış eski arkadaşlar taşıyacak. Yeni yapılanmana ekleyeceğin "bi kısım" eski arkadaşlar ve içlerinde hâlâ "başarma" duygusu kalmış "bi kaç" ihtiyar seni düze çıkaracaktır. Üstelik taraftar da sevdi bu "bi beden" ufak ama ciğerden oynayan takımı. BERBERLE MAÇ SEYRETTİM... Uzun zamandır "şirin bir berberle" maç seyretmemiştim.. Benim mahalle berberimi kastetmiyorum. "İçinde çok konuşulan ve 4 kol kağıt oyunundan hallice bir masadan, ara sıra kafayı kaldırıp ekrana bir göz atıp ardından hemen yorum ve racon kesilen kıraathane düzeyindeki basın tribünü traşları" yapan berberlerin arasında bizim gazetenin yazarı Şirin Berber ile maç seyretmemiştim uzun süredir. Onu kastediyorum... Adam topçu... Adam "hocalık" basamaklarını emin bir şekilde çıkıyor. Piyanoyu tek parmak çalanları çoktan geçmiş. Onunla maç seyrettim cuma gecesi ve kendimi "zabıta ile hale çıkmış ya da bir binanın mimari özelliklerini bir mimar ile" konuşur gibi hissettim. Aslında isterim ki bir naklen yayının yorumcusu ola ki farkı göresiniz. Bilgi, mizah ve önsezi ile dolu ama asla içinde art niyet ve takımdaşlık olmayan bir muhabbetin ortasında çok zevkli bir gece yaşadım. Maç bittiğinde kendimi "sinekkaydı" bir beyine sahip olarak buluverdim Olimpiyat Stadı'nın çıkışında. Şirin Berber'i dikkatli okuyun lütfen...