Zor gibi görünen maçın başlamasıyla birlikte oyunu tek kaleye çevirip rakibini "pas manyağı" yaptı bizimkiler. Topla oynama yüzdesi filan daha ilk yarım saatte tarumar olmuş, rakip "çıksın mı beklesin mi" kararsızlığında telef olmuş, öne koyduğu herkes gol atmaya başlamış. Maç daha başlarken bitmiş... Dirençli orta alan, iki üç pasın ardından mutlaka ileriye doğru bir hamle ve hünerli adamların bireysel üretimleri koparıvermiş maçı. İlk yarım saatten sonra benim izlemeye aşkım kalmamış ki, takım nasıl oynamaya mecal bulsun. Rakiple karşılaşmadan "küçük Barcelona" gibi üçüncü bölgeye kadar elini kolunu sallaya sallaya geliveriyor ve biraz daha sıksa hemen gol bulacakmış gibi oynuyordu Galatasaray. Bu anlayış, gücü karşı koymaya yetmeyen takımları darmadağın edebiliyor. Bütün mesele buna karşı koyabilecek olanlara maçın içinde çözümler üretmek. Şimdilik kendi kategorisine diz çöktürüyor. Üstüne koyduğu anda bu oyun Galatasaray'a sınıf atlatacaktır, benden söylemesi. İkinci yarı yine tek taraflı maçın tartışmasız Galatasaray üstünlüğünü sundu bize. Kolay ve şık gollerle süslenen maç, gurubun garantisini alıp geri dönmek lüksünü yaşattı. Şimdi Graz deplasmanı tek kayıp bile olsa son maç Yunan ekibiyle İstanbul'da gurubun finalini sunacak. Birinci olmanın dayanılmaz güzelliği beklenecek artık. Gurubun "ağır abisi" olarak kolları sıvamıştı Bükreş'e giderken Galatasaray. Ülke puanını da artırarak sürüyor turdan çıkma garantisini almış olarak. Rakibin gücünü oranlarsanız Galatasaray'ın galibiyetini küçümsersiniz. Ancak oyuna ve 90 dakikalık oyun disiplinine bakarsanız, gurur duymanız gerekir. Ben çok beğendim. Tabeladan çok, oyunu...