Süpürgeyi kapanın geldiği TiVi Böyle bir kitleye yayıncı kuruluş olan spor kanalı da en önde koşmaya başlayınca F.Bahçe için aynayla bakışmak ve tabii ki yüzleşmek eylemi gerçekleşemiyor. Angaje olmuş medyası kendisine bağlı ya da kendisinden korkan bir yayın düzeni yazılı ve elektronik basında zaten bu amaca hizmet ediyordu. TiVi'nin "elektronik süpürge" kullanması ve halının altına atmanın yanı sıra açıkça "görüntü kaçırmaya" başlaması, programları "zaten programlı" bir tavırla yayın sergilemesi ve sonra da kalkıp dürüstlüğü ve tarafsızlığı kimseye bırakmaması herkesin gözüne batmaya başladı. Gelin tek tek tartışalım isterseniz. İşine geleni gösteren TiVi Mesela bu televizyon ASY'deki FB maçından sonra soyunma odası koridorlarına girebilir. Orada F.Bahçe'nin sevincini görüntüler. Ama Saraçoğlu Stadı'nın soyunma odası koridorları ve hatta tünelin ağzı yasaktır. Ya da işlerine gelmeyecek görüntüler olduğu için seyirciden kaçırılır. Onlar tünel çevresini vermemeye, efekt mikrofonu yönünü ve seviyesini bile kendi emellerine alet etmeye programlıdır. Mesela Fatih Tekke, pislenmesi muhtemel yere yani çıkış tüneline giderken olabilecek görüntülerden kaçmak isteyen Cicitürk, yangından mal kaçırır gibi orada olanlardan kaçar ve oyuna girmeye hazırlanan Jun'u gösterir. Tribünün bir yerinde dua eden bir taraftarı yakalayıp uzun uzun gösterecek kadar acar olan yayıncı kuruluş, atılan bir şişeyi atan tribünün görüntüsünden açıkça kaçar. Bu mudur mertlik? Dua edeni yakalarken şişe atanı kaçırırsa ben de halının ucunu kaldırırım. Onların becerisi dışarıda olanların Kadıköy'de olamadığı bir "şıracı - bozacı" ilişkisidir. Mesela ASY'deki maçta Orhan Ak'ın "ucundan acık" görünen elle oynamasını defalarca oynatır da Nobre'nin Mondragon'un topuna smaç yaparak çıkışını seyredenlerden kaçırır. Onlar takım tutar. Tuttuğu takım için faydalı pozisyonları naklen yayın sırasında bile defalarca ve her açıdan verir. Zararlı olanı kaçırır ve dağıtmaz. G.Saray'ın ya da F.Bahçe kimle yarışıyorsa onun işine yarayacaksa bunu verirler, ama zararı olacaksa bunu kaçırırlar. Aslında tuttukları takımı en büyük kötülüğü bana asla yutturamayacakları bu tavırla yapmaktadırlar. Kadıköy'de küfür ve şişe yoktur. Çünkü yayıncı kuruluş bunu göstermemektedir. Üstelik işler de düzgün gitmekte ve zaten her sıkışıldığı anda hakem cebinden çıkardığı bir yorumla olayı çözmektedir. Ama ne zaman ki kötü gider, işte o noktada küfür de vardır, şişe de. Hani nerede Bruno Baronchelli'nin yani Trabzon antrenörünün kafasını dört dikişe mahkum eden taş? G.Saray maçı bitince otobüse höykürenler birçok açıdan izlenir ama nedense Saraçoğlu önünde Atay Aktuğ'a atılan taş ve edilen küfürler kameraların görüş alanı dışında ve maalesef "yok" gibi kalır. Bu nasıl bir yetenektir ki, F.Bahçe'ye faydalı olacak şeyleri diğer maçlarda bile olsa yakalar, F.Bahçe'ye zararlı olacak şeyleri Kadıköy'de bile olsa atlar. N'olcek şimdi Ufuk Abi!.. Bütün bu eylemlere hakemler de katılıyor. Ben haftalardır söylüyorum ama şimdi herkes söylüyor. Serdar Tatlı'nın hakemlik tavrı Sayın Tatlı'nın mahkemeye gitmesiyle değiştirilemez. Onun vermesi gereken hesaplar ortada açıkça durmaktadır. Güme giden ve halı altına süpürülen Erdal Keser'in "Rakibimiz kollanıyor" şeklindeki açıklaması aslında buna dikkati çekmiştir. Hakem yorumcusu Erman Toroğlu, Appiah'ın Fatih'e yaptığı penaltıda kabahati Hasan Üçüncü'de arar. "Daha erken pas verseydi" diyerek, evi soyulan ev sahibini kapıyı iyi kapatsaydın diye suçlar. Hatta "penaltı hakemin takdiridir" yorumuna sığınır. Bu, eyyamcılığın daniskasıdır. Çünkü G.Saray maçında olsa buna "penaltının babası" diyebilmektedir. Penaltının "gözlemcinin işi" olduğunu da söyleyebilmektedir. Ufuk Abi; siz TiVilerde puanları açıklamaktasınız. Erman'dan korkuyor musunuz? Korkmuyorsanız, Konya'nın hak ettiği özrü Trabzon'a ve G.Saray'a borçlu değil misiniz? Aynı Metin Tokat, Rize'de görülmemesi muhtemel Nobre'nin elle oynamasını es geçerken, Kadıköy'de "görüldüğü kesin" bir penaltıyı vermemektedir. Hatta verememektedir. G.Saray ve Kayseri'nin satırı alıp dilim dilim doğrandığı bu haftada yine kılınız kıpırdamayacak biliyorum. Ama insaf!.. "İnsan bir kere hata yapabilir. Bu bir hatadır. Aynı hatayı ikinci kere yaparsa bu ancak kazara olur. Ama aynı hatayı üçüncü kere yapıyorsa bunun adı aptallıktır. Ben haftalardır yapılan aynı hatalardan söz ediyorum." Mahşerin dört hocası Halilhodziç ve Yanal, "Acaba onlara haksızlık mı ediyorum" düşüncesini beyin loplarımdaki insaf viyadüklerimde bir arıza varmış gibi kucağıma bırakıyor. Halilhodziç her şeye rağmen Trabzon'u ayağa kaldırıyor. Yanal ise Manisa'ya şimdilik çılgın bir şekil veriyor ama belli ki ikinci yarıda "akıllı bir kimlik" ortaya çıkaracak. Yarışmacı hoca kimliğine zaten hep inanmıştım. Sorun onun üst yapı hocalığındaydı. Bu saydığım iki isim de geçmişteki başarısızlıklarında iki oyuncudan büyük sıkıntı yaşadılar. Paris Saint Germain'de Ronaldinho'yu kesmeye çalışan Vahid Hoca ile Hakan Şükür'ü yemeye çalışan Ersun hoca aynı sıkıntıda kendi küllerinden doğuyorlar galiba. Lorant'ın saygısızlığı, Anadolu insanını hor gören tavrı ve neredeyse Ertuğrul Sağlam'ın insanlığını sorgulamaya kalkması hakkını nerede bulduğuna inanamıyorum. Kayseri'de hakemin hatalarıyla süslenen bir beraberlik çıkardığına şükretmiyor da Ertuğrul Sağlam gibi "Sağlam bir adamı" sorgulanması için önümüze atıyor. Ertuğrul'u Lorant'a yedirirsek yazıklar olsun bize. Mütercim tercümanlar Başarılı takımlar yabancı antrenörlerin yanına koydukları tercümanlarla dikkati çekiyor. Bu geniş bütçelere rağmen mevcut Türkçeleriyle G.Saray ve Trabzonspor'un tercüman durumundaki ikinci adamlarının "Etkili, itici ve yapıştırıcı" olması mümkün değil. Bu Beşiktaş'ta (Sinan Serhatlıoğlu) ve en iyi şekliyle F.Bahçe'de (Murat Kuş) formatıyla yapılmaktadır. Bir tonlama sanatı olan Türkçe'de sesin tınısı ve tercüme edilen metnin duygu ve düşünceleri enjekte etmesi Türkçe'yi zor konuşan birisiyle sağlanamaz. "Müzik ruhun gıdasıdır" cümlesi yanlış tonlandığında müziği bir "salamlı sandviç" olarak kabul etmemizi sağlar. "Hoca dedi ki" demekle hocayı takıma entegre edemezsiniz. Oyuncunun canına hitap edecek kelimeleri bulanlar ile canın sıkacak kelimeleri kullananlar ortada görülüyor zaten. POST-İT Konuyla hiç ilgisi yok ama gerçek Türk Sanat Müziği dinlemek istiyorsanız sahil yolunda Küçükyalı - Maltepe arasında Şato Pınar diye bir yere mutlaka gidin. Yılların radyo sanatçısı ve üstat Zeki Çetin'in işlettiği mekanda Gökhan Sezen'i de bir dinleyin. Öyle üç - beş gırnatacıyla değil, TRT çıkışlı saz ve sanatçılarla Türk Sanat Müziği'ne doyacaksınız. Karnınız da seçkin bir şekilde doyacak. TRT 4'ün sahne versiyonu için Şato Pınar'ı tavsiye ediyorum. S-ÖZ İyi ve etkili bir yumruk atabilmenin tek yolu bir iki adım geriye çekilmekten geçer. (Clint Eastwood, A Million Dollar Baby filminden) > En iyi yalancılar söyledikleri yalanlara inananlardır. PSV maçından sonra Allah korusun kötü bir sonuç olursa halının altına süpürecek bir maçı da kalmadı Fener'in.