Hayırlı kayıp
30 Eylül 2009 01:00
"Acımasız" bir yarış haline döndürülen "bilmem kaçta kaç" yarışını Fenerbahçe kazandı. Teknik direktörünün "gördünüz mü" görgüsüzlüğü şeklinde sürdürülen bu yarışı aslında çok önceleri Beşiktaş bir rekor olarak elinde bulunduruyordu. Kırılması da çok zor gibi görünüyor. Şimdi bütün mesele, medyanın ağırlıklı olarak görmek istediği gibi "Galatasaray'da birtakım sıkıntılar var" sonucuna ulaşıp ulaşmadığı şeklindedir...
Seri yapma" yarışını Fenerbahçe kazandı...
Şimdi artık kendiyle yarışıyor lider...
O zaman Galatasaray'ı büyüteç altına alalım...
Galatasaray, kötü oynamıyor, sanıldığı gibi oyuncular arasında "çekememezlikten" öteye, "birbirinin kuyusunu kazmak" gibi bir düşüncenin de olduğunu sanmıyorum. Hatta biliyorum.
Görünmeyen derdin iki takımda da ortak olduğunu hissediyorum. Mesela; sorunun birisi bu tür sezonlarda Brezilyalı önemli oyuncuların transferinde yaşanan sorunlardır. Elano ve Dos Santos türünde oyuncular bu sezon başından itibaren temmuz ayının ortalarına kadar, yani tam 11 ay sürecek bir "form grafiği" ayarlamak peşine düşerler milli olan Brezilyalılar. 11 ay zirvede kalmak mümkün olmadığına göre "uluslararası kariyer" anlamındaki önemi nedeniyle Dünya Kupasına, en azından mental olarak angaje olurlar.
Bir oynarlar, iki dururlar...
İkisi de takımlarına benzer "mehter yürüyüşü" yaşatmaya başlamışlardır. Çünkü Dunga, onların Türkiye'de ne yaptıklarına değil, sakatlanıp sakatlanmadıklarına daha fazla ilgi gösterir.
Bu iki çok önemli yıldızın durumunu Dunga belirler Daum ve Rijkaard'dan daha çok...
Arda'nın muhtemel sorunu
Arda, anatomik yapısının zorlaması nedeniyle bütün bir sezonu, varsa altmış maçın altmışını da aynı oynamamalıdır.
Oynayamaz da zaten...
Milli yorgunluk onu biraz hırpalamıştır. Esirgeneceği maçlar veya korunması gereken dakikalar olmalıdır. Onun yapısındaki oyuncular, inanılmaz sosyal kişiliğini sahaya yansıtacak zorlamalar nedeniyle önce kafalarından, sonra oyun kapasitelerinden, daha sonra da adalelerinden sakatlanırlar.
Ayrıca kaptanlıkla "genel kaptanlığı" birbirine karıştırmıştır. Yüreği büyük olduğundan takımının "futbol şubesi sorumlusu" gibi davranmaya çalışmakta, bu da onun anatomik olarak bir sorun olan "dar omuz-kısa bacak-uzun gövde" denklemine fazladan yük bindirmektedir.
İstinye Park veya Florya çalışanlarının bayram ikramiyeleri ve de arkadaşlarının sorunları omuzlarına ağır yükler bindirmektedir.
Bunun sıkıntısını yaşamaktadır...
TEKNİK KADRO TENKİDİ
Teknik kadroyu hemen eleştirmek, aceleci bir tavırdır...
Sağbek olmayan bir sağbeki ve hiç sol bek olmayan bir sağbekten apartma bir sol beki kullanması nedendir?..
Adam hiç mi anlamıyor da bu seçimleri yapıyor?..
Bizim kadar bilmiyor mu, her saniyesini beraber yaşadığı oyuncularının kapasitelerini ve durumunu?
Rijkaard; hedefine "nasılsa halledeceği" ligi değil, "Avrupa'da başarı" ülküsünü koymuştur. Bu nedenle, perşembe gecesi "Sabri-Emre Aşık- Servet- Hakan Balta" defansıyla oynamak istemiştir. Emre'yi korumaya almış ve bu nedenle eleştirilen organizasyonu sahaya dökmüştür. Bunu da "açıklamayacak" kadar deneyimli ve adaletlidir. Konuşurken "birilerinin yaptığı gibi" orada olmayan "birilerine mektup yazmak" onun kişiliğinde yoktur.
Bu nedenle de "büyük hocalardan biri" olarak tanımlanmaktadır...
Elano ise "kaytaracaksa oynamasın" kemendine yakalanmakta, bir Brezilyalı için en önemli şeylerden biri olan "maç başına para" alamamakla bile ağır cezalandırılmaktadır. Kale arkasından maç seyretmeyi içine sindiriyorsa, orada bekler işte, parası eksilmiş olarak...
Özetle; ne Galatasaray büyük dertlerin içindedir, ne de yıkılmanın eşiğine gelmiştir. Eskişehirspor diri ve kütür kütür bir takımdır ama o top "çarpıp önünde kalmasa", gol atacağı yoktur. Bulunanlardan biri girse serinin devamından dolayı kutlanacak bir hocayı seçimlerinden dolayı ağır eleştirmek de tabela yazarlığından öteye bir şey değildir.
Stresi atan Galatasaray'ın daha üst seviyeye çıkacağını görür gibiyim, bu saydığım nedenleri çözdüğünde...
POST-İT
5-10 bin terör mensubu, 500 binlik Diyarbakır olmadığı gibi, Diyarbakırspor asla olamaz. Spor'da bir Diyarbakırlı olduğunu ben biliyorum ve siz biliyor musunuz ki Diyarbakırspor'da hiç Diyarbakırlı yok...
Bursa'da yapılan büyük ayıptır ve Federasyonun "eyyamcılığına" kurban gitmiştir.
Yan yana bir resim ve küçük bir yemekle geçiştirilecekse, bundan böyle herkes rakibin konsantrasyonunu bozmak için bu yolu rahatlıkla deneyebilecektir.
Yazık, tren kalkıyor...
S-ÖZ
"Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var..."
Kibrin en büyük günah olduğunu bilen biri...
"Gördünüz mü" görgüsüzlüğü
Söyleminin aynası, bakanı küçük gösterenlerdendir. Lunapark aynası gibidir Daum'un demeci.
Küçümsemiştir velinimetini ve camiasını...
Alman megalomanisidir bu...
"Ben yaptım" ile "Benden dolayı" vardır içinde...
Fenerbahçe'yi değil, kendini övmektir. Kendini şişirirken içine bir de Köln mektubu sıkıştırmaktır.
Hedefinin Avrupa filan değil, Türkiye liginden ibaret olduğunu bildiğimiz için gerçek taraftarıyla değil, ancak başkanıyla örtüşen durumunun kanıtları da ortadadır. Hatta derdi, şampiyonluktan daha fazlası olarak Galatasaray'ı yenmektir.
Bakın...
Bilmediği Twente'yi hiç seyretmeyen, Steaua veya Sheriff için hiç kafa yormadığı belli olan Daum'un ekibi, yani Ayhan Tumani ve Roland Koch, üçüncü defadır çok iyi bildiği Galatasaray'ı izlemektedir.
İçerde ve dışarıda üstelik...
Onun hedefi Moldova'nın "alt kültüre mensup" Sheriff Tiraspol takımından daha çok, hafta sonunda Gençlerbirliği ile oynanacak maçtır...
>>Bundan sonra bas hakareti Diyarbakırspor'a, sonra da de ki, "yemeğe gerek yok başkan, biz az sövdük, bi kahvenizi içelim yeter..."