Maçın başından bu yana Fenerbahçe'nin saldırdığı, Galatasaray'ın ise savuşturmaya çalıştığı
bir derbi izledik…
Maçta her şey vardı… Kaliteyi bir yana bırakırsak, bir maçın içinde izleyebileceğimiz her şeyi yaşadık…
Higuita gibi bir kaleci, elle oynadı, oynamadı, faul vardı, yoktu, Muslera-Yasin ileri ikilisi (!) ile paslaşarak oynayan bir Galatasaray ve Van Persie'nin çok olumlu efektif oyununun çok gerisinde kalan Nani ve Volkan Şen…
Bu iki takım bir araya gelir de itiraz ve itiş kakış olmaz mı? O da vardı…
Ancak beklenenin çok üstünde bir oyun sergileyen Semih, Galatasaray'ın standardını yukarı taşıdı ve rakibine yakın tuttu.
Ofsayt denilen gol de vardı, elle oynadıysa atılmayan bir kaleci de. Hatta zaman zaman hücuma çıkmak zorunda olduğu için ileride çoğaldığına bin pişman olan bir Galatasaray da izledik.
Galatasaray'da eksik oynayan ve her temasta güçsüzlükten yerde kalan çok fazla oyuncu vardı. Donk ve Podolski ise sanki maça gelmemişlerdi.
Fenerbahçe'de ise mutlak kazanılması gereken maçta bana göre yanlış hamleler, isabetli şut sorunu ve üzerinde çok fazla ısrar edilen Nani'nin takımına hiçbir fayda sağlamayarak dolaştırdığı forması vardı. Bir de şunu söylemeliyim ki, kaleci Volkan ne terledi ne de yere yattı.
Maçtan önce kime sorsan Fenerbahçe'nin kötü durumdaki tarihi rakibine fark atacağını söylüyordu. Ama hesaplamadıkları bir şey vardı. Bu bir derbiydi ve derbilerin sonucu önceden kestirilemezdi. Tamam, neredeyse tek kale bir derbiydi TT Arena'da oynanan. Ancak yine de maçın kırılacağı anlarda, kırılmayan ve direnen bir Galatasaray vardı.
Son dakikalarda her türlü üstünlüğü eline geçiren Fenerbahçe, sadece direnmekten başka bir şey yapamayan Galatasaray'ın kilidini açacak dokunuşu bir türlü beceremedi.
MAÇIN ADAMI
Tersi beklenirken, maçı damgalayan Semih Kaya oldu.
KIRILMA ANI
Podolski'nin attığı gole bayrak kalkmasaydı, maç kırıldı.