Bir hafta süresince hiç futbol konuşulmayacağına emin olduğum, bizim alemin çook uzağındaki insanların arasında, eski lise arkadaşlarımın ortasında eşimle birlikte Karaköy'den açıldık. İlk durağımız Patmos adası oldu. En öndeki dükkân tüm takımların formasını satan, bir sonrakilerde Helenistik tarihin sahibi gibi davranan Yunanların turistik pazarlaması ile karşıladı bizi. Santorini hariç, içinde bir ağacı bile olmayan adalarını bir güzel pazarlamışlar bize... Mikonos'u sapıklar cenneti ilan etmişler, öyle satıyorlar olmaz olası turizmi... Kos bir başka. Eski İstanköy'ün Bodrum'a bakan camii, tek kelimeyle mükemmel ve çok iyi korunmuş. Ama tüm esnaf Türk televizyonlarından Türkiye Ligi'ni takip ediyor. Roberto Carlos, Appiah, Lincoln bu sezon onların evinde de oynayacak ve çok mutlular... ALEKO Girit'te yemek yerken Türk olduğumuzu öğrenen Aleko "Galatasaray" diye bağırmaya başlamaz mı? Eşim de masamıza yaptığı ikramlara karşılık olarak aklına gelen ilk Yunan takımının adını söylemez mi: "Panathinaikos... Panathinaikos..." Bunu duyar duymaz Aleko, elindeki kalamar tabağını masamıza fırlatırcasına atıp bizi terk etmez mi?.. Diğer garsondan öğrendik ki, Aleko Olimpiyakosluymuş... Hem de Panathinaikos'un adını duymaya bile tahammülü olmayanlardan... Yeşil görmek istemeyenlerden... Malum; Panathinaikos yeşil-beyaz, Olimpiyakos ise kırmızı-beyaz... Eşim nereden bilsin, oradaki futbol kültürünün bizdekinden farklı olmadığını. Orayı Avrupa sanmış... Futbol işin içine girdi mi, kim ve hangi ülkeden olursa olsun, taraftarların gözü dönüveriyor demek ki... Oradaki yemeği zor tamamladık ve canımızı kurtardık adeta... ANORTHOSİS Ne unutuyorlar, ne de unutturuyorlar Anorthosis Famagusta takımının Trabzonspor'u eleyişini. Masamıza yan masadan laf atıldı kırık bir Türkçe ile: "Nasıl da yendik Trabzonspor'u..." "O bir kere olur, bir daha zor bulursunuz öyle bir Trabzonspor'u..." diye öykündüm. Allah'tan 4 ada gerimizde kalmıştı o lafı atan, biz Rumen takımına elendiğimizde... Yoksa beni tefe koyarlar buzuki eşliğinde dinletirlerdi aleme... "İnsan bir kere hata yapar. Aynı hatayı ikinci kez yaparsa bunun adı kazadır... Ama aynı hatayı üçüncü kez yaparsa bunun adı aptallıktır" demiş ya düşünürün biri, düşünerek... Seneye çekilecek kurayı bekliyor şimdi tüm Trabzon... Laz fıkrası gibi valla o maç... Samsun gemisi hepimize Ege'nin ortasında izlettirdi maçı ve kahrolduk tabii ki... Hani ben futbolsuz yaşayacaktım? SAMSUN Gemi kaptanı, takım kaptanı gibi demekmiş... Oradan başlayan hiyerarşik bir güleryüz, gemi doktoru sınıf arkadaşım Birol'un, Arap Kemal'in, Mete Duru'nun arasında futbolsuz kalınmıyor ki... Adayı seyrederken, "Galatasaray Morientes'i almış" haberi tartışmaya açılıyor, gemi adadan açılırken, "Morientes'i de alamamışlar" oluveriyor haber. Masamıza her uğradığında muhteşem güler yüzlü, çok deneyimli gemi personelinin 5 yıldızlık konforunun arasında futbolsuz kalamıyor ki insan... Müjdat masamıza servis yaparken kılçık atıyor, "ne olacak bu Galatasaray'ın hali" diye. Cevap yan masadan geliyor, "çok iyi olacak" diye... Meğer cevabı veren Özhan Canaydın'ın sınıf arkadaşı değil miymiş... Resepsiyonun güler yüzünün arasında Bülent kardeşimin dost yüzünü arıyorum ve o arada bana pazar maçlarının tahminlerini soruyorlar... Yahu, ben bir haftadır maç seyretmiyorum, gazete okumuyorum ki... Kalabilsem futbolsuz, dinleneceğim.. . ST.MİCHEL Francofon bir delikanlı. Tüm yemeklere Fenerbahçe forması ile inecek kadar tutkun, sarı-lacivert havlusuz ve çantasız dolaşmayan bir genç arkadaş... Yaşamı olmuş Fenerbahçe'si... Onunla da konuştum ve tümü futboldu konunun... Aziz Yıldırım'dan girdik, Alex'ten çıktık Akdeniz'in ortasında. Tüm Yunan adaları bir kez daha izledi sarı-lacivert çubuklu formayı. Üzerine yapışmış gibiydi genç kardeşimin. Fenerbahçeliliğin bir yaşam biçimi olduğunu bir kez daha anladım ona her rastladığımda yüz elli metrelik geminin her yerinde. Armando'nun 60'lı yıllardan başlayan müzikal yolculuğunu zevkle dinlerken, yan masadan o seslendi ve büyüyü bozdu aslında: - "Ümit abi... Alex kaptan olmuş, şimdi mesaj geldi." DÖNÜŞ Boynu bükük ve doyamadan döndük... Tam gemiden inerken aslında futbolun yaşamımızın her anında yer aldığını bir kere daha hissettim. Biz futbolsuz yaşayamayan bir ırkın ahfadıyız... Muhteşem bir gemi, olağanüstü bir organizasyon ve bir dakikası bile futbolsuz geçmeyen yedi gün... Merdivenlerden toprağa bastığımda yeri öpmeye hazırlanırken, Yavuz son bombayı güverteden bağırarak patlattı: "Galatasaray maçına yetiştirdik sizi. Naklen yayına yarım saat kaldı..." Meğer, kaptana rica edip yol verdirmişler maçı izlemeye yetişmek için. Lincoln'ü görmek Santorini'yi görmekten hâlâ daha önemli bizim insanımız için... > S-ÖZ İnsanı, hayvandan ayıran şeyin adı akıldır... Ne zaman ki insan akıldan uzaklaşır, işte o zaman içindeki hayvan ortaya çıkar... (Epictetos) > POST-İT "Akıllı insan bütün yumurtalarını aynı sepete koymaz" demiş Cervantes. Avrupa'ya çıkmaya hazırlanan takımların kura çekiminden sonra yeni hamleler yapacağına veya yapmayı planladıkları hamlelerden vazgeçeceğine inanıyorum. Sadece Trabzonspor tüm yumurtaları aynı sepete koydu ve "bir çuval yumurtayı" mahvetti. İncir olsaydı, ezmesi de işe yarardı... (Ümit Aktan) > Aslantepe Doğru hamlenin mutlu sona ulaşmasına sadece iki hafta kaldı. Yüzüp kuyruğuna gelmek, bu olsa gerek... 120 dönüm üzerine 52 bin kişilik ve üstü açılır - kapanır bir stada sahip olmak, üstelik bunu üçüncü köprünün yoluna denk getirmek, satrançta veziri çıkmak gibi bir şeydir... Oyunun bitmesine az kaldı... 2009, yani iki yıl sonra... Galatasaray yine en öne geçebilir yarışan tesisler ise... Yok, kupalar ise zaten önde... > Ünal Uyguç Türk atletizmine çok emek vermiş ülkenin ilk yürüyüşçülerindendir Ünal abi... TRT kurumunda yıllarca onunla çalıştım. Aziz Yıldırım'ı kutlarım, ona verdiği plaket nedeniyle... F.Bahçe'nin en yumuşak dokusu olan "vefa ile vefasızlık" kavramı böylece yok edildi ve tarihine yüzünü döndü Fenerbahçe. Ünal Uyguç'a bizzat başkanın verdiği plaket, onur doludur, doğrudur... Geleceği gaza getirmek konusunda da çok önemlidir... > Kişilerin bilgileri ile duyguları ters orantılıdır. Ne kadar az bilirlerse, o kadar ateşli savunurlar. Bunun adına "seyirci desteği" diyoruz...