Koca bir olimpiyatın başlamasına şunun şurasında iki haftadan biraz fazla kalmasına rağmen, futbol takımlarımızın en popüler olanlarının kendilerine ayrılan alan ve zamanlarda "ne kadar büyük" olduklarını ve "ne kadar doğru" şeyler yaptıklarını okumaktan bıktık. En azından bana ulaşabilen okurların sözcüsüyüm. Tuzağa düşen ve takımının ünlü oyuncusunun resmine ve şişirme demecine alık alık bakarak kendinden geçenlere sözüm yok. Medyanın, her gün üç-beş oyuncu transfer eden ama transfer edilen hiçbir oyuncuyu yakalayamadığı gibi tümünü "atladığı" ve bundan da hiç gocunmadan bir sonraki gün yeni üç-beş oyuncuyu transfer ettiği günlerin sonlarına geliyoruz. Hayal ve masal satmak bitiyor çok şükür... Bundan daha sıkıntı vereni ise bazı ünlü oyuncuların, "şirin görünmek" adına veya yönetimin "ricasıyla" mensup oldukları takımların "ne kadar da büyük" olduklarını belirten söylemleri. Gel, üç-dört maç iyi, 8-10 maçı da orta karar oyna ve git. Ama demeçlere bakarsanız "dünya yıldızı" bir oyuncu buraya gelmekle dünyanın en büyük futbol ülkesine gelmiş sanırsınız. "Büyük" ve "güçlü" olduğunun kendine söylenmesi kadar güzel bir şey yoktur. Tersi "nevrotik" tepkilere neden olur. Düzü ise göz boyamanın gönüllü tezgâh kurmasıdır. Haberi bulamayanların hayalleri sattıkları bir ortamda, hayat ne güzel... HÜRMET VE ZİLLET İNSANIN KENDİNDEDİR "Ben çok para harcadım. Yatırımlar yaptım. Bana çalınan düdükler 'ona göre' çalınmalıdır. Cezalarım ona göre verilmelidir. Korunmalı ve kollanmalıyım..." Bu bir büyüklük ilanı yoludur. İnananı da çok olur. "Ben çok çalıştım. İyi hazırlandım. İyi ve etkili koşuyorum. Hakkım neyse zaten alırım." Bu ise büyüklüğü elde etmenin yoludur. Birinci yol, internet siteleri, gazete ve televizyonlar aracılığıyla kuvvetler dengesinin "dara"sı olmak üzerine kuruludur. Sanaldır. Bir o kadar da banaldir. İlk hazırlık maçında yatırımlarının büyük kısmını, kendisine gönül verenlerin cebindeki "son mangırı" almak üzerine kuruludur. Carlos'un tüm kamp boyunca "öpiim abi" demeçleri vererek bu yılın yeni hayallerini pazarlaması demektir. Geçen yılın anılarında pek yer alamayan bir yıldızın "idman animatörü" gibi etkinlikler tertiplemesi ve bunları taraftara satması üzerine kuruludur. Biraz "riya", biraz da "pi-ar" sosu serpilmiş, duymanın herkeste hoşnutluk yapacağı içi boş "büyüklük" edebiyatıdır. ELİN GÖZÜNDEKİ ÇÖPÜ GÖRÜR, KENDİ GÖZÜNDEKİ MERTEĞİ GÖRMEZ David Albelda üç yıllık olanı reddedip, iki yıllık olan sözleşmeden istemiş. Sebebi ise Aragones'in iki yıllık sözleşme yapmış olması. Yani "hoca yoksa ben de yokum"un ilanı. Bu tehlikeliden öteye, takımın içine konmuş bir bombadır. Avrupa'nın ilk dört ülkesinden birinin ligidir bu, Afganistan'ın değil... Daniel Güiza, sadece kendisinin tek kişilik odada kaldığını söylemiş. İşte size bir skandal haber. Ancak veriliş biçimi yazının girişindeki "büyüklük" yollarından ilkine oturuyor. O takımın halini düşünebiliyor musunuz? İçerideki sıkıntıyı, başlayacak olan dedikoduyu... Bunları yazmıyorsanız, yok demek değillerdir ki... Tuncay'ın gidişi, Ardından Aurelio'nun gidişi hep bu "iki yıllık sözleşme" ve "tek kişilik oda" benzeri durumlardan hasıl olmadı mı?. Takımın içine bomba konmadı mı sanıyorsunuz daha şimdiden... Bunlar hep "takım yapan" değil, "takım bozan" durumlar değil midir? Kısacası... Ben "büyüğüm" demekle büyük olunmuyor... Olsa olsa; "ben daha zenginim" veya "ben daha kalabalığım" olabiliyor. >> Ne yavuz ol asıl, ne de yavaş ol basıl.. Sevgili Bülent Uygun kardeşim... Fena halde "F.Bahçe'ye don biçmeye" angaje olmuşsun. Yok "iyi yönetilirse kesin şampiyon", yok "çok iyi yönetilirse uzak ara şampiyon" gibi mektuplar yazıyorsun. Yorumcu değil, hocasın... Tamam, iyi ve eski bir F.Bahçelisin ama sen bu takımla çekişiyorsun. Bir sezon önce seni averajla geçen bir takımın, seninle olası bir kader maçında, belki ligde, belki de kupada, hatta belki UEFA'da filan karşılaşma ihtimali yok mu? Varsa, "yok onlar iyi yönetiliyor" deyip mağlubiyeti şimdiden kabul mu ettin?.. Sen önce Braga gibi "orta halliden geride" bir sıradan Avrupa takımına karşı, Abdurrahman Dereli'nin uzun taç atışları ile Hayrettin'in şişirmeleri dışında bir model geliştir. Bak adam sana 2 tane attı gitti. Geçen sene de Fener 4, G.Saray ise 5 çakıp gitmişti. Braga seni tanımış ve çalışmış, ama sen hiç üzerinde durmamışsın. Esas tecrübesiz olan sendin o gece... O nedenle "birilerine mektup yazmayı bıraksan da takımının not defterini açsan" diyorum. >> POST-İT Trabzonspor, Kayserispor ve biraz da Sivasspor... Üçüne de dikkat... Belki şampiyon olacak bir takım kurmuyorlar ama, fena halde "şampiyon belirleyecek" takımlar kuruyorlar! >> Benim şubem yok... Bir süredir Fotogol gazetesinde şık bir görüntü vererek maç tahminleri yaptığımı görmekteyim. Ellerine sağlık, beni bayağı gaza getiriyorlar ama, siz yine de inanmayın. Bu gazetenin ne telefonunu bilirim ne de yerini... Ben sadece bu gazeteye ve "haydimaca.biz" adlı siteye yazarım. Tahmin eğlencesini ise her pazar Kanal A ekranlarında "Haydi Maça" adlı programda kurarım. İşin kötüsü... Geçenlerde "benim yaptığım" tahminleri Fotogol'de gördüm ve oynadım. Hiç tanımadığım takımların maçlarından hiç birini de bilemedim. Sakın ola ki, inanmayın... >> Olimpiyat bir yaşam biçimidir Asla sadece yarışmak ve kazanmak üzerine değil, katılmak ve bitirmek üzerine bir yaşam biçimidir... 8 Ağustos'a bir şey kalmadı ve 67 sporcuyla hazırız. Gençlik Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay'ın Atina'daki 10 madalyayı 5 altın, 5 gümüş, 5 bronz ile 15'e çıkarmayı hayal ettiğini biliyorum. Altın ateşte, insan dertte belli olurmuş... Bugün Ankara'da olimpik bir tanıtım ve olimpiyat şarkısının dillere düşeceği gün tertipleniyor. Davetliyim... Önemli olan katılmak dedik ya... >> 8 Ağustos'tan itibaren sabaha karşı madalya törenleri, gece yarısından sonra final güreşleri, uyku arasında istiklal marşları bizi bekliyor. Hazır olun...