HOMO HOMİNİ LUPUS (İnsan insanın kurdudur)
13 Eylül 2012 01:00
İnsanın olduğu her yer hatalarla donatılmıştır. Hatalı olanı yiyenler daha az hatalı olanlar değil, daha güçlü olanlardır. İşinin yüzde atmışı, malzemesi insan olan bir grubu sevk ve idare etmek olanlar ise en kolay lokmalardır. Hatalarıyla yüzleşmeyi reddettikleri sürece...
Bu deyişin sahibi Thomas Hobbes'a göre insanlar doğuştan eşittir. Bu eşitlik sonuçta amaçlarına erişme umudunun da eşitliğini sağlar.
Bir taraftan "Bize malzeme çıktı" diyenlerden agresif sorular, diğer yandan da "Bunları pek okumuyorum" diyerek kendini sütre gerisine atan tazecik bir teknik direktör.
Bir bakalım...
Hollanda karşısına çıkan takımın sadece iki oyuncusu var bizim illerden gelen ve bizim ligimizin eskilerinden... Tolga Zengin ve Semih Kaya...
11'in Umut'u, Hamit'i sadece üç haftadır ligdeler. Bizden olup da bugün oynadıkları maçın ardından ülkelerine gidenler ise ayrı bir dünya...
Takımın 5 oyuncusundan üçü hiç Türkçe konuşmuyor; ikisi ise çat pat... Bazıları Türkçeyi bırakın Almancadan başka dil bilmiyor.
Bizim hocamız soyunma odasında kullanmak zorunda kaldığı en az iki tercümanla bilimsellikten dem vuruyor.
Tamam, bilimsellik ve istatistik verilere hürmetim sonsuz. Ama az süre alan Selçuk İnan'ı portföyüne almadı da onun yarısı kadar süre vermiş olduğu Mevlüt Erdinç'i sahaya neden sürdü? Hani nerede o zaman istatistik?
TAHTA VE
TEBEŞİR...
120 dakika daha fazla kullandığı ve iki 90 verdiği Mert Günok yok ve hiç 90 alamayan Mert'in yarısından az Tolga kalede...
Üç kez 90 alan ve 297 dakika hazırlık gören Bekir İrtegün bir anda erken emekli...
Serdar Kurtuluş'un 90'ı da var, toplam 151 dakikası da... Oysa Gökhan Gönül'ün sadece bir adet 90'ı bulunuyor. Mektup, hazırlıklar sırasında yazılmış demek ki Selçuk İnan ve Gökhan Gönül konusunda...
Bizleri "tahta ve tebeşir" döneminin artıkları gibi görmesi ise zor günlerinde tek dayanağı olacak olanlara haksızlıktır.
Değilse bu 11'ler kendi 11'leri değildir demektir ki; bu da bizi bekleyen felaketin daniskasıdır.
Unutmayalım ki hocam; Arşimed "moment des forces" diye bildiğimiz kaldıraç prensiplerini kumun üzerine bir dal parçasıyla çizerek buldu; suyun kaldırma ve yoğunluk prensiplerini ise hamamda yıkanırken kurnaya düşen bir sabun parçasından...
O nedenle;
Bir şeyi kazanmak için, bazı şeyleri kaybetmelisin.
Ve unutma "Kaybettiğinde değil, vazgeçtiğinde yenilirsin!..." (F.Terim).
Avcı'nın yolu bu ise diyecek lafım yok..
Ammmaaaa..
Son basın toplantısında sarf ettiği "Okumuyorum, tahta ve tebeşir devri bitti" gibi hamaset kokan ateşle bezenmiş kızgın sözcükler eğer şu kavramı içeriyorsa bedelini kendisi ödeyecektir:
Cam kırıkları gibidir bazen kelimeler; ağzına dolar insanın...
Sussan acıtır;
Konuşsan kanatır!...
Yetenek bir Allah vergisi ise, Allah vergisinin istatistiği olamaz. Niyetiniz "vergiden kaçırmak" ise, onun da "milli meselede" yeri olmaz.
Allah'ın bahşettiğine çetele tutmak mubah olamaz, olsa olsa günah olabilir. S-ÖZ: "Otobüsün sol camından manzarayı seyrederken, sağ camından kaçırdıklarımızdan ibarettir bazen hayat..." (Cemal Süreya)
Kucağımızda bulduğumuz Selçuk problemine Emre kaptanımız şimdi de nur topu gibi bir Hamit derdi ekledi. İkisi de "insanın köpeği ısırması" kadar haberdir.