İç güveysinden Kalli'ce

A -
A +
G.Saray'ın "yaşlı" hocasının, herkesi şaşırtan, belki de bizim bilmediğimiz nedenlere dayandırılması gereken bir kararı her şeyin önüne geçti. Bıraktık puan cetvelinin manzarasını, Zeynep Sude'nin kırılan kalbiyle, Hakan'ın alınganlığı ve Lincoln'ün toplanan bavulu arasında fink atıyoruz. Malum; G.Saray öne geçti ya, ligin tadı kaçmış olabilir. O yüzden yeni ilgi alanımız bu konudur. Bu yaşlı adam ve onun harmanladığı gençlerle tecrübelilerin ortaya çıkardığı tabloyu bir yana bıraktık, pek alışık olmadığımız radikal bir eyleme kafayı taktık. Hepimizin bir fikri var tabi ki. Yıkmak isteyenler bir pencereden, yapmak isteyenler de diğer pencereden bakıyorlar. Bu takım seyircisiz ve cezalı dönemini 4-5 puandan fazla geride kalmazsa başarılı sayılır, diyenler çoğunluktaydı sezon başında. Oysa en kritik dönemi en kritik oyuncularının sakatlığı ve cezasıyla, üstelik bir derbiyi de onlara en çok ihtiyacı olduğu dönemde onlarsız geçti. Geride kalması beklenirken fark yaparak önde. Demek ki bir şeyler doğru. Ama Alman mantığı Akdeniz duygusallığını anlamakta hep zorlanır. Alman Ligi'nde oynayabilen İspanyol ya da İtalyan, 50 senede 1-2'yi geçmez. Akdeniz liglerinde de Alman'a pek rastlanmaz. Ama bunları yapsın diye getirilen Kalli, şimdilik hep düşeş atıyor ve bütün kapıları almış durumda. Malum olay konusundaki tüm haberlerin "yorum" olduğunu görüyorum. Oysa; olayın dumanı tüterken derbinin yarım saat öncesinde Şükür ve Lincoln 2 metre önümdeydi. Adnan Polat ayaklarına kadar geldi, ikisine de eşit ve aynı sıcaklığı gösterdi. Ama Hakan "sırasını beklerken" bakışıyla "dargın, küs, alınmış, kırılmış, artık yok" gibi halka içine alınmış fotoğraf kareleriyle yorumlandı. Ben burada Türkiye'nin tekrar huzur bulması için G.Saray'ın paçasından çekilmesi gerektiğini düşünenlerin faaliyete geçtiğini düşünüyorum. Bu olay mutlaka durulacak ama mutlaka da iz bırakacak. Ama bu ikilinin yanında oturan Adnan Sezgin ve ilk yarıyı onlarla seyreden Haldun Üstünel, verdikleri insani destekle hem oyuncularını medyanın önünde onore etmişler, hem de Kalli'nin ihtilaline destek vermişlerdir. Aynı gün gerçek haberle internet açıklaması bir birine ters düşüyordu Kezman'ın otobüs yolculuğu için. Ama G.Saray Yönetimi'nin tek bir duruşu vardı ve dik duruyordu. Saydığım üç yönetici bu işin daha büyük sıkıntılara ulaşmasını önlemenin hesaplarını mutlaka yapıyor. Yakında ya bir Türk'le Brezilyalı Almanlaşacak, ya da bir Alman kurdunu duygusal ortama çekecek. Ne kadar zor işmiş makulleri savunmak... Zor işmiş be, ortada ve orta halli kalmak... Şimdilik gerçekleşen tablo durumu iç güveysinden Kalli'ce tutuyor, Kalli adına. 74 yaşındaki adamı iç güveyi de yaptık ya... Ama "ligin tadı kaçıyor" lafıyla başlayan derbiyi, puan cetveline baktıkça "Türkiye'nin huzuru kaçıyor" durumuna dönüştürme çabaları da sürecektir. O zaman... Bırakın paçasından çekmeyi birileri yetişsin diye, Zıplatın diğerlerini daha yukarı, öndekini geçsin diye Futbol anormaller bileşkesidir Her şey bilgisayarla ölçülmüş, jürilerle tartışılmış olsa ve kararlar sonradan masaya yatırılabilse, ikinci asrını yaşayan futbolun ömrü 2 yılda biterdi. Mesela, Sivas'ta hakem o faulü yanlış verecek, Muhammed Ali de kötü orta yapacak ki, Sivas golü bulup maça ortak olsun. Gökhan Ünal teşebbüsten iki maç alacak, Hakan Arıkan bizzat atacak, tık olmayacak. Sertan Eser, Manisa'ya karşı çok kötü bir vole atacak ki, yere çarpan top muhteşem bir gol olsun. Her maçın içinde yüzlerce, her sezonda on binlerce, futbolun ömrü boyunca da milyonlarca buna benzer "anomali" sayabilirim. Futbol bu kadar anormalin yan yana gelmesi nedeniyle cazibe merkezinin göbeğindedir. İnsan normale değil, anormale ilgi duyar ve kaptırır kendini. Abdullah Avcı Eskilerle-yeniler, gençlerle-yaşlılar, tecrübelilerle-acemiler nasıl harmanlanır görün. Kısıtlı malzemesini mükemmel bir şekilde "sevk ve idare eden" Abdullah Avcı bana göre destan yazıyor. Hem lig stratejisi konusunda, hem de rakibe göre ve maç içi stratejileri konusunda her hafta uygulamalı ders veriyor. Bu adama dikkat edin... Yeri çok yukarılarda değilse, bu benim değil, ulemanın yanılgısıdır. POST-İT Üç grup insan var. Bir şey yapabilen, "küçük" bir grup, bir şey yapılmasını bekleyen ve seyreden "büyük" bir grup, ne olup bittiğini anlamadan öylesine "muazzam" bir grup. Seç, beğen, al... Terbiyesizleşmek istiyorum beceremiyorum "Lütfen susar mısınız lan!.." ile "Afedersiniz, kafanızı kırabilir miyim?" arasında gidip gelen spor yazarlığı, yorumculuğu ve her türlü yayıncılığı içinde yer bulmaya çalışıyorum. Denedim ama beceremiyorum... Muhatabımın kafasına bardak atar gibi yapmak, ha şimdi, ha birazdan kavga çıkaracak ihtimalini ben de denemek istiyorum ama kalkıp fikir tartışmasına girmiş buluyorum kendimi. Ekranda gönlüme hapsedebiliyorum kızgınlığımı. Kabalaşamıyorum... Boyun damarlarım hiç şişmiyor... Hele yalandan hiç. Yapabildiğim bütün terbiyesizlik şu söylediğimi aşamıyor: "Milan'ın yıldızı Kaka, Güney Amerika'ya döndüğünde Boca Juniors'a çok yakışır." Spor yazarlarını eski-yeni, çalışkan-tembel, yeterli-yetersiz, taraflı-tarafsız diye ayırmayı hep kabulleniyorum ama "terbiyeli-terbiyesiz" diye ayırmayı içime sindiremiyorum. Lütfen beni sinirlendirmeyin lan!.. S-ÖZ Bir mum diğer bir mumu tutuşturmakla ışığından hiçbir şey kaybetmez. En zor dönemde stat projesi, seyirci tepkisi, pankart-protesto yıkamadı sizi, pankreasta bir küçük sivilce mi yıkacak?.. Geçmiş olsun Başkan...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.