Tavla bilir misiniz?.. Savaş stratejilerinin en önde geleni, savunma ve hücum prensiplerinin risklerle donatılmış muhteşem oyunu?.. Başlıktaki deyim vardır tavla oyununda. Öyle bir an gelir ki, sizi ancak "çift atmak" kurtarabilir. O da "hep yek" veya "dubara" olmamalıdır. Çünkü İstanbul'da "çift atıp" iki tane yemiştik. Dubara bile kurtarmıyor bizi... En az "dübeş" veya "düşeş" ihtiyacı ile kıvranarak gitmişsiniz taa Belgrad'a kadar. Üstelik bizzat kendi ellerimizle gaza getirdiğimiz bir Sırp takımına karşı. Ayrıca maçı neredeyse öğle sıcağına almışlar, çimler semizotu gibi ve nem tavanda. Her türlü "organizasyonu" yapmışlar kucaklarında buldukları tur aşkına... Gözüm "iyi zar atan" Kewell'ın üstünde ve de "bu maçı almayacaksa niye geldi ki" dediğim Lorik'i inceliyorum maç başladığında. Lorik kaya gibi, Kewell seyyar, Arda tadından yenmez günlerinden birinde yine. Serdar yine kör nişancı ama arka direkte onun kornerine Sarp kafayı koyuyor. Fazlamız Serdar ve Ayhan'ın savunmaya olağanüstü bir görev bilinciyle yaptıkları yardımlar. O konuda hızır gibiler. Önce Sarp atıyor, sonra da attırıyor ve yine 2-0'ı buluyoruz. Bu kez avantajlı skoru tutabilecek miyiz derken, yine skoru sıkıştırıyor rakip. Ama ne zaman ki ikinci yarı başında bunalıyoruz, imdada Kewell yetişiyor. Bir kırmızı, bir penaltı derken oyunu "altı kapıya" alıveriyor. Maçı tutabilirsek bu ilk kez olacak!.. Tutarsak zaten mars... Tutamazsak resmen ayıp çünkü rakibin bir pulu da eksik... Muhteşem bir golle maçı süsleyen Arda, tatsız gecenin kremasını döşedi ve tavlayı koltuğunun altına verdi Sırp ekibinin. Battal attı, Arda jenerik oldu, maç "halı saha maçı" gibi bitti. Bundan sonrasında rakipler güçlenecek ama bu takım da transfer yapıp, gün geçtikçe güçlenecek. Zaten bu maçın öncesinde yoğun bir konsantrasyon kampı yaşayarak neler yapabileceklerini göstermiş oldular. Gelecek rakipler mutlaka Belgrad değil ama o turların G.Saray'ı da bu değil...