G.Saray'ın oynadığı oyun, lig ikinciliğine çoktan razı olduğunu kanıtlar biçimdeydi. Kupa finali için de asla umut vermedi. Eli işte gözü oynaşta diyeceğim ama herşeye rağmen yapılan hatalar en acemisinden yapıldı. Hatta oyunun sonlarında maç öyle bir hale geldi ki, "golcüm sana söylüyorum, kalecim sen anla" kabilinden Necati'nin bütün tuhaflıklarını kapatan Mondragon'un pençeleriyle kurtuldu. Bu tür maçları, maç öncesi hazırlığa sadık kalarak oynamak gerçekten çok zor. Ama yine de G.Saray lig standardının üzerine çıkan bir mücadele koydu ortaya. Böyle olmasında en büyük pay Ankaragücü'nün gömülüp bir puana değil, dirilip "üçünü de alabilir miyim" denemelerinde yatıyor. İstek, hırs ve inanç G.Saray'ın yanındaydı. Ayhan ve Conceiçao'nun "kendilerini ve şartları" zorlayan olumlu ve iyi oyunları, daha ilk yarıda skora yansıdı. Ancak bir kez daha vurgulamak istediğim bir gerçek var. G.Saray'ın öyle bir Necati'si var ki, herkes dua ediyor kaleciyle karşı karşıya kalmasın diye!. Ne kadar matrak değil mi? Golcünüzün en zayıf tarafı, üzerinde baskı yokken kaleciyle karşı karşıya olup, top ayağında olduğu an... Tercihlerini hep başarısız kullanan Necati'nin son derece hareketli ve seyyar oyunu, uzun zamandır ilk defa boş alan bulan G.Saray'ın, Ribery'yi de daha aktif kullananabilmesiyle daha ilk yarıda maçı kopardı. Goller ise asla inayet değil, çalışılmış ve beceri sunan gollerdi. Ayhan, atandan fazla kahraman olurken, Ribery'nin sert ortası ve Cihan'ın tek vuruşu Avrupalara lâyıktı. Maçın özel bölümü Necati'ye yazılmalı. Ne düşündüğünü rakibine açıkça belli eden golcünün gol pozisyonuna girmekten korkan bir takım oldu G.Saray. Ayağını bükmekten aciz. G.Saray'ın en zayıf tarafı, duran top kazanması ve Necati'nin gol pozisyonuna girmesi!.. Bu durumda ikincilik ve kupa finali ile yetinmek galiba başarı sayılacak.