Gece tamamen Drogba efsanesi üzerine kurgulanmış, plaketler verilip flamalar açılmış ve bütün merak 'Drogba mı yoksa Buragba mı' üzerine...
Chelsea için karşısında maç öncesi ve kâğıt üzerinde en büyük avantajımız üç gün sonra rakibi bekleyen Arsenal maçı. Ancak gördük ki, o maçı o maç gününe bırakmışlar ve bu maça kolları sıvamışlar.
Çünkü onlar büyük takım...
Galatasaray ise eskiden büyük takımdı...
İlk golü erken buyur etmemiz ne kadar mazerettir bilemem ama maç orada bitti sanki. 'Eto'o boş koşu attığında ya ona atacaklar, ya da onun boşalttığı yere girene' prensibi bize yabancı geldiğinden geriye erken düştük...
Ardından devre biterken bir de yan top ve maç orada umutları gömmecesine bitti bana göre. İki gol de önceden nasıl gol atacaklarını bilip de onları önleyememekten gelince; insanın içi acımıyor değil.
Hele Burak, Selçuk ve Eboue'nin bu kadar eksik, takımın da bu kadar inançsız olduğunu gördükten sonra.
Yerleşim hatası, top kaybı tamam da, Galatasaray hiç bu kadar kolay teslim olmazdı Avrupa'nın hiçbir kupasında. Ruhunu yitirmiş oyuncular topluluğu Chelsea karşısında ilk yarının iki golüne şükrediyorsa; burada ciddi bir arıza var demektir...
Gelelim genel analize...
Şimdi Mancini ile elde nesi kaldı Galatasaray'ın?
Sadece Türkiye Kupası...
Bu mu başarı?
Bu mu operasyon karşısında verdiğiniz karşılık?
Bu mu 'Fatih Hoca atıldığında, hocasız kazanıyorduk biz' safsatanız?
Bu mu Galatasaray?
Bu mu boynunu ilmiğe uzatan benim Avrupalı Galatasaray'ım?
MAÇIN ADAMI
Bizim bilmediğimiz bir şeyler bildiğini umduğumuz Mancini...
KIRILMA ANI
Maçın başında muhtemel direncimizi kıran gol...