İnsan Haltları Mahkemesi

A -
A +

Bu kadar çirkinliğin ve çirkefliğin arasından bir güzellik bulup çıkarmaya çalışıyorum. Önüme gele gele Alex'in bir golü ile G.Saray'ın tüm sisteme başkaldırışı geliyor. Bir maçın bir dakikası ile bir başka maçın 8-10 dakikası. Bir de Anadolu'ya sıkışmış mertçe birkaç dakika ile akılda kalabilen birkaç gol. Özet: Mustafa Çulcu kardeşimin de sisteme esir düşmesi ve prangalar eskitmeye başlaması. Futbol Federasyonu ile Merkez Hakem Kurulu gözü dönmüş bir şekilde bu sezonu kurguladıkları biçimde bitirmeye kararlı. Ortaya koydukları tavrın açık başlığı aynen şöyle: "Hakemi yenemeyen Fener'i yenemez." Hakemlerin çileden çıkarttığı Türkiye Ligi'nin "dayanılmaz yorum hafiflikleri" nedeniyle F.Bahçe'yi "oynayarak" yenmek mümkün değil. Bu artık "hey kör, bak parmağımı gözüne sokuyorum şimdi" metoduyla ayyuka çıktı. Demek ki, bilerek ve isteyerek, taammüden, göstere göstere; ne derseniz deyin, bedeli ne olursa olsun bunu yapmaya karar vermişler. Cuma günü Kayseri'de, cumartesi Ankara'da yapılan ve yapılmayan yorumları üst üste koyun, getirin pazar gecesi yapılan ve yapılmayan yorumlarla aynı tencereye doldurun ve çıkan yemeğin tadına bir bakın... İğrenç... Sadece üç maçın yardımcılarının önlerinde olan pozisyonlara getirdikleri ve getirmedikleri, hatta getiremedikleri yorumları kimi zaman yüreksizlikten, kimi zaman çapsızlıktan, çoğunlukla da emir kulu olmaktan dolayı, üst üste koyduğunuzda mesele daha iyi anlaşılır. Tamam. Penaltıyı vermek hakeme aittir. Peki vermemek de mi aynı makama aittir? Etik değerleri "etiketin yarısına" pazarlamak telaşı değil midir, uğruna kariyerlerini harcadıkları takım Avrupa'ya çıktığında zorluklarla karşılaştıran. Ya da kendilerinin ülke dışında hakem bile sayılmama nedenleri. Ucuz pazarcı mantığıdır bu... Bezirgânlıktır.. F.Bahçe'ye zarar verecek hiçbir hata yapmayan ve hata yaparlarsa bunun ancak F.Bahçe lehine olması gibi bir "Murphy Yasası" uygulandığı için değil mi, bu tür bir hata yapanın hemen bir hafta sonrasına maç alabilmesi?. O zaman hakemin denklemi "demek ki bu takım lehine hata yapılırsa bunun adı hata değildir" olmuyor mu?. Bunu sağlayan da Federasyon'un resmen "korkaklığı" ve bendeki kredisini tüketmek üzere olan Çulcu dostumun sistemin tetikçisi olmaya doğru emin adımlarla yürümesi değil mi?.. SERİN DEVLET İçimize su serpen bir serinliği var futbolun bürokrasisinin. Devletin derinliklerinde gizlenen gerçeği okumayı bilmek gerek. Mesela... Okuyalım bakalım... Şu an, puan cetvelinin en altındaki üç takımın üçü de Federasyon seçimlerinde muhalif değil miydi?.. Destek verenler ise oradaydı desteği verdiğinde ve şimdi niye orada değiller?... Yüreğini sevdiğim Haluk Ulusoy, F.Bahçe'den korkmadığını söyleyebilir mi?... Beşiktaş ve Trabzonspor'u üçüncü yapmak telaşını seçemiyor musunuz?... Kayseri doğranmıyor mu?... Ali Aydın değil mi intikam ateşiyle hakem ve gözlemcileri organize edip G.Saray'ın üstüne yürüyen?.. Seçim nedeniyle ve parasızlıktan ve de medyadaki güçsüzlüğünden dolayı sesini çıkaramayacağını bilip üstüne yürüdükleri G.Saray'ı "balta-satır" doğrayan... Kimi kimle kime şikayet edeceksiniz... Bu ülkede tahkim bile basıldı. Serdar Tatlı bile şarkı söyleyerek ortalıkta dolaşıyor. Özgüç Türkalp maç aldı alacak. Cem Deda'ya bakın haftaya nerede karşınıza çıkacak. Bu kadar "HALT" bir araya geldiğinde bir "İnsan Haltları Mahkemesi" kurulur belki diye beklemekten başka yapacak bir şey yok. Ölü yaprak Bu bir "vuruş tekniği" adıdır. 1980'lerin başlarında duran veya hareket halindeki topa Michel Platini, sonradan adına "Les Feuilles mortes" adı verilen bir vuruş tekniği geliştirmiş ve uluslararası platforma sunmuştu. Sonra bunu Georghe Hagi devam ettirmişti. Uzun zaman sonra bu bayrağı Alex'in devraldığını görüyorum. Türkçesi "Ölü yaprak vuruşu..." Dalından düşen bir ölü yaprak havada süzülür ve asla bir doğru çizmeden yere düşer. Yer çekimine meydan okur. Aşağı yukarı kestirirsiniz nerelere düşebileceğini ama asla işaret koyamazsınız; şuraya düşecek diye... Bunlar özel adamlardır. Onlar, topa vurmazlar, sadece ne yapacağını söylerler topa ve topun canı vardır, keyfi vardır, onların sözünden dışarı çıkamaz. "Ben şut atacağım" sinyali asla yoktur onlarda. Top, emri alır, adresi kabullenir ve sağa doğru yola çıkar ayaktan... Sonra bir tereddüt yaşar ve ardından sola doğru meyleder. Top, kaleden vazgeçmiş gibi kandırır kaleciyi. Onlar şut çekmezler... Topu ikna etmişlerdir ve tembih ederler. Top, onların emrindedir. O tür ayaklara emir kuludur. İşte bu güzelliğe tav oldum Alex'in ayaklarında doğum yapan... Tam destek F.Bahçe'ye elbirliğiyle destek olmalıyız. Ligin durumu filan bir yanadır, 2008'in Kadıköy'de oynanma ihtimali öte yanadır. Olimpiyat Statı, Lizbon ve Glasgow dahil Avrupa'nın İsviçre'deki merkeze en uzakta oynanan kupa finali olarak tarihe geçti. 2008 finali ise Avrupa kupalarının Asya Kıtası'nda oynanan ilk finali olarak yine tarihe geçecektir.. Onlarca yıl her kitapçıkta yer alacaktır bu anekdot. Bu nedenle bu meseleyi hepimiz üstlenip, ucundan tutup destek olmalıyız. 2008 F.Bahçe'nin yükü değil, ülkenin yükü olmalıdır... S-ÖZ Hayat, asla sürekli kızgın olamayacak kadar kısadır... (American History x filminden Edvard Norton) POST-İT G.Saray için para da buldum, proje de... Ama ne zaman uygulamaya geçmeye kalksam bir başka G.Saraylı paçamdan aşağıya çekiveriyor. Bu da bana Tracey Ullmann'ın bir sözünü hatırlatıyor. "Siz, başarının anahtarını bulur bulmaz, biri çıkar kilidi değiştiriverir." ------------------------------------------------------------------- 6 Nisan'da Caddebostan Büyük Kulüp'te Engin İsen ustanın muhteşem bir resim sergisi başlıyor. Kendinizi ödüllendirmek için mutlaka gitmelisiniz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.