Bütün maçı bir yana koyuyorum. Ve bir poziyondan söz ediyorum. Adamın takımı mağlup, rakip yarı sahada ve kaleye 25 metre kala bir top buluyor önünde. Pas verebileceği bir arkadaşı yok. Herhangi bir atraksiyon düzenlemek için şansı da yok. Çünkü rakip defans yerinde. Kaleye bakıyor, kaleci de doğru yerde ve o gün çok iyi bir gününde. Tek şansını deniyor ve sağ ayağının dışıyla topa raksettirerek "uçurtmalı plase" şeklinde bir vuruş öneriyor. Top da iki kale önünde bol pozisyon olan ama kalitesi çok düşük olan maçın en akılda kalacak enstantanesinin başrolüne soyunuyor. Kalesini aslanlar gibi savunan Mondragon'un üstünden köşeye gidiveriyor. Bunun dışında maç için ancak genel şeyler söyleyebiliriz. Sağ tarafta "kavga eder gibi" top oynayan Hasan Şaş ve "iliği - kemiği boşalmış" Baliç iki kanattan içeri doğru katederek oynuyor. Hem Hakan Şükür'ü kale önüne koyuyorsunuz, hem de orta yapma özürlü bir oyun anlayışı sergiliyorsunuz. Bir başka yanlış da arkaya adam kaçıran kademesiz ve ön liberosuz G.Saray savunması. Atilla Birlik ve Fazlı'yı önlerine alan İlyas - Mithat - Pachola üçlüsü Mondragon'la birebir oynadılar. Eğer Mondragon olmasaydı, daha "iyi" oynuyor gibi görünen G.Saray, daha "doğru" oynayan Malatyaspor karşısında ilk yarım saatte 5'lik olurdu. Devre biterken de, hareketli forvetleriyle G.Saray 5 yapardı. İki penaltıyı kaçıran hakeme rağmen... İkinci yarıda forvet sayısı arttı, ama tek avantaj hiç hesapta olmayan istatistiklerden çıktı. Birincisi; G.Saray uzun zamandır ilk defa erken gol yemeden ve geri düşmeden gelebildi maçın sonuna. İkincisi; Arif'in, Baliç kadar bile katkı yapamadığı maçta 3 puanlık penaltı golünü bulması oldu. Üçüncüsü; Mondragon'un süper top oynayıp, hiçbir kavgaya karışmamasıdır diyebilirim. Dördüncü ve en önemlisi ise... İki haftadır kazanan G.Saray'da 2 zor takıma karşı Hakan Şükür'ün birinde hiç oynamaması, diğerinde ise o çıktıktan sonra maçın kazanılmasıdır.