Ben üstü kapalı yazdım. Çünkü üstü açılınca fena kokar bu meret. Derdim itlerle mitleri yazmaktı. Ayırmak size kalmış. Artık yerli yerine "Bi zahmet" siz oturtursunuz. Oturmazsa bir kahve söyleyin o oturur. Prometeus doğrunun peşine takılmıştır. Bir dağın tepesine zincirlenir ve kaçış yolu yoktur. Bütün kuşlar bir parça koparmak için saldırır. Hektor ile Aşil, Helena yüzünden kavgalıdır. İki ulusun savaşına kadar sürüklenir kız meselesi... Aşil topuğundan vurulmalıdır ve arkasından atılan bir ok "mit"in dibine vurulmuştur aslında... Mefisto saçlarındaki yılanlarla çöreklenmiştir iyilerin üzerine... Deli Dumrul köprüyü kesmiştir. İstediğini bırakır, istediğini haraca keser. Yavuz bir adamdır. Onun istedikleri girebilir köye, ama haraç ödemeden asla... Frankeştayn, Bram Stooker'ın kafasından kağıda dökülmüştür ve organ naklinin temelini oluşturur. Ama çok çirkindir. Bilemezsiniz, korkmanız mı gerek yoksa acımanız mı? Anlayamazsınız; kibar mıdır, korkak mı? Frankeştayn sonunda başaramaz ve kendi patronunu elleriyle öldürür!.. Çünkü onun fair play anlayışı oraya kadardır. Romus - Romulus kardeşlerden daha beter yiyip bitirmiştir baba ocağını. Kurt emzirmesinden kuzu beslemeye kalkarsan uçkur dokuz yerden kopar "itlerin mitinde!" Sezar öğretmedi mi bıçak kullanmayı Brütüs'e? Sonra da, o zamanın genel kurulu, ya da olağan kongresi diyebileceğimiz senato kandırmadı mı arkadan Brütüs'ü, Sezar'ı sırtından vursun diye... Gılgamış, su tanrısına yangındır. Bu nedenle ölümsüzlüğüne su yerine benzin döker de alevleri seyreder Neron gibi... Nefertiti midir yılanla öpüşen, yoksa Kleopatra mı?.. Antonious değil mi, aşkına vatanını satan?.. Sezar değil mi, karısını kaptıran?.. Asteriks değil mi, sihirli iksir kazanından kepçe kepçe dağıtan ve savaş kazanan?.. Fatih Terim değil mi, büyüklüğünden korkulan ve Adana'nın ara sokaklarından gelip "itlerin dünyasında mitleri oluşturup", bir Adana maçı öncesinde tarihin tozlu sayfalarına gömülen?.. Eğer kazansaydı; Hitler de itlerin dünyasında bir mit olmaz mıydı?.. D'li oluyorlar... Bu ne hırs, bu ne iştah... Yiyin efendiler yiyin, han-ı yağma sizindir... Yayıncı kuruluş yayınlarında ve yazılarında D'li gibi davranmaya başladı. D'yi farkettiler. Belli ki, şeker atıyorlar.. Amaçları haziranı şimdiden gördükleri için paçayı erken sıvamak. Olası muhtemel yayıncı kuruluş değişikliğinde tek alternatif gördükleri Kanal D'ye kapağı atmak. Çünkü onlar spor programı diye şişindikleri olayı maç yokken yapamayacak kadar spor programcısıdırlar. Onların maratonu sıksık mola veren bol istirahatli bir maratondur. Daha üzerinden bir ay geçmedi, milli maç haftasında lig yok diye maraton da yoktu! Görüntü manipilasyonu, mensup oldukları camialara hizmet, içki sofralarında "Galatasaray'a faydası olacaksa görmezden gelirim, günahım kadar sevmiyorum Galatasaray'ı ve Terim'i" diyecek kadar tarafsız!!! bir program anlayışından daha ne beklersiniz?.. Efendiler, bir zamanlar D'liydi.. Şimdi geleceği gördüler ve yine D'li olmaya çalışıyorlar. Onlar D'li olmaya çalışmasınlar, çünkü zaten D'liydiler. Onlar ancak akıllıların çıkarmaya çalıştığı taşları atarlar kuyuya... NOT: Şansal Büyüka'nın çok büyük acısını paylaşıyor, baş sağlığı diliyor ve sabır telkin ediyorum. "Sabri"n sonu felaket!.. Hocayı değiştirdiniz, bari formayı da hemen değiştirin... Şu UMBRO'dan kurtarın kendinizi... Mavi tonlu, buz beyazı forma bile giydirdi size. Buz kestiniz Olimpiyat Stadı'nda. Bu formayla Olimpiakos'tan 3 tane yediniz. Sarısız, kırmızı forma giydirdi, İspanya'da parçalandınız. Desinatörleri ve kreatörleri iki rengi yanyana getirmekten acizdi, takım da iki pası yanyana getiremedi zaten... Sonunda Sabri'nin sırtına SARBİ yazıverdiler, "Sabi"yi bile delirttiler.. "Parasızlıktan paralandınız!.." Daha doğru bir deyimle; parelendiniz.. Takımınıza adam gibi bir Galatasaray forması bile giydiremediniz. Atın şunları... Yoksa parasızlıktan cümle alem dalga geçmenin de ötesinde, "Ayağına giyecek donu yok" diyecek bu yönetimin bu takımına... Minimalist kurgu Kurgu, kurgunun kurdudur. Kurgulamaya çalıştıkça ayağınıza dolaşır bazı şeyler. Mesela Beşiktaş'ın 14 puan farkı kapattırmasının ardındaki gerçek lige tat gelmesi falan değil, bazılarının böyle istemesinde ve örneğin bir Demirören faktöründe yatmaktadır... Geçen yıl Demirören faktörü Beşiktaşlı ve Bursasporlu Levent Kızıl'ı işin içine çekmişti ve 2 deplasman üst üste Serdar Tatlı bile yaşamıştık. Sonunda da Beşiktaş şampiyon olmuş, Bursaspor da kümede kalmıştı. Bu yıl Levent Kızıl kendini geri çekti.. Beşiktaş'ın ve Bursaspor'un durumu malumunuz. Bu yıl Ata Aksu aktif. Sistem Aksu'nun Fenerbahçesi ile Antep'ini aldı götürüyor.. Zaten Türk futbolu Ahmet Çakar darbesiyle "Kurtlar Vadisi" senaryosunu hayatta uyguluyor. Baron kim, Laz Ziya ne yapar, Asiye kimi anlatır, Çakır kimi vurur?.. Zaten biliyorsunuz!.. Koca koca adamların başlarını kuma gömüp minimalist hamlelerle kurguladıkları lig "kör, parmağım gözüne" durumuna gelmedi mi? Adama vedam Madam gibi adamların arasında adam gibi adam olduğu için hep içine attı. Delikanlı gibi sustu ve işinde bile yattı Bilgiyi aldı yeşertti, çiçek açtırdı akasyalara şubat karında... kârında hiç olmadı paranın. içinde yaşadı hep yaranın. Çeliğe çifte su verdi, yine kırıldı çelik. Başkanın zaten cebi delik. Kıstandılar... Havladılar ve altı yıl bekleyip sonunda ısırdılar... Hep önündeydi hayallerin ve dileklerin.. Biliyorum ki; en acısı ve onu en çok vuran inciten ve acıtan Yuvasındayken sokmasıydı engereklerin... ÜŞÜ-ME Adam Litmanen yazdı, ona Petre verdiler. Adam Morientes yazdı, ona Bratu alabildiler. Adam Sony Anderson dedi, ancak Necati'ye paraları yetti. Adam Riquelme istedi, Tamas kadar harcadılar. Adam saha dedi, ona tarla verdiler. Adam palto istedi, cekete bile razıydı, ama atlet verdiler ve sonra da "Sen üşüttün" dediler. ÖN-GÖRÜ Dikkatinizi çekti mi acaba? Dört UEFA maçı çeşitli kanallardan yayınlandı. Show TV ve Kanal D elenirken bir tek TRT'nin yayınladığı Gençlerbirliği tur atlayabildi. Yani sadece TRT turu geçebildi!.. Ayrıca 4.500 kişilik stadı olan yani kendi evinde bile "sessiz" maçlar oynayan Akçaabat yeni bir rekora gidiyor. Elazığspor ve G.Antep'in seyircisiz oynama cezaları da hep ona rast geldi. Garipler, dış maçlarda kalabalık buluyorlardı, ondan da oldular. Kısmetsiz Sebat'ın durumu içeride ve dışarıda "sessuzluk" yani.. OY OY OYLUM "Bırak" demiştim, Turgay Kıran'a.. "Oynatma kendinle" diye yazmıştım. Ama şimdi oyumu Turgay Kıran'a doğru döndürdüm. Yani ben de artık bir "dönek" oluyorum. Çünkü ekibini gördüm, projelerini hissettim ve bu 68 kuşağı sınıf arkadaşımın aslanlar gibi başkan olabileceğini anladım. En azından Moeller'in TOP olanına değil, Tigana'nın olmayan kariyerine ve emanet ceketine değil, hayatı boyunca hiç yarışmacı hoca olmamış, üst yapıdan başka şey bilmeyen Aime Jacquet'e değil, Terim'e yüzünü çevirdiği için Turgay Kıran'adır oyum. Biraz da Erman'a inat olsun diye Turgay Kıran diyorum. Sonunda oylum oylum olup "Beni arkamdan kim itti" diye aranacağını bile bile. S-ÖZ Hayal satarken yakalanmamak, gerçeği söylemekle aynı şey değildir. (Ümit Aktan) POST-IT Ben, Türkiye'nin başarıyı ancak gençlerle yakalayabileceğini çoktan keşfetmiştim. Haklı çıktım. İşte size gençlerin birliği. Yani Gençlerbirliği... Fatih Terim (imza)