Aslında bir kistten söz etmek istiyordum. Artık habis olduğu kesinleşen ve hemen alınması gereken bir kistten... Sayın Başkan Ulusoy.. Sevgili Ata Aksu.. Sizler için delikanlılık normları ve mertlik kavramının birçok şeyin önüne geçtiğini biliyorum. Öyle insanların arkasında, öyle dimdik durdunuz ki, kafam karışıyor, Şenol Güneş'i nasıl gönderdiğinizi anlamak isterken. Güneş'e aynı delikanlılığın neden gösterilmediğini anlayamıyorum ve bunu içim almıyor. Acaba Bülent Yavuz'un bu kadar çok yanlışa rağmen "sisteme uygun" davrandığı için mi arkasındasınız, yoksa delikanlılığınıza mı sığdıramıyorsunuz genel istedi diye adamınızı görevden almayı? Orada bir ur var. Yakında sizi bile "urabilir!.." "Sistem nedeniyle bünye reddetti sağlıklı organı" diyelim Şenol Güneş için. "Sistem emretti diye mi kiste dönüşmüş organı" hala koruyorsunuz?.. POT Hırvatistan maçı öncesi çok sevdiğim ve saydığım Selami Özdemir, kendisine uzatılan mikrofona bir açıklama yapıyor: "Teknik direktörümüz Ünal KAHRAMAN..." diye üç kez cümle içinde kullanıyor. Teknik direktörün adı Ünal KARAMAN... Kusura bakma Selami. Çok muhterem, ölçülü ve aklı başında bir adamsın, ama bu yaptığına "POT" denir. "GAF" bile sayılır!.. "ÇAM" devirmek değil, "ORMAN" yakmaktır bu!.. Teknik direktörüne inanmayan ve onu tanımayan bir Milli Takımlar Sorumlusu bize yakışırdı zaten... İşte Türk futbolu.. Aşağıda sizlere sunduğum alıntı Paulo Coelho'nun "Veronica Ölmek İstiyor" adlı eserindendir... Kralı, kuyuyu ve büyücüyü adlandırmayı, hikayeyi yerli yerine oturtmayı size bırakıyorum. Pek zorlanacağınızı da sanmıyorum... Hikaye şu: "Çok güçlü bir büyücü, bütün bir ülkeyi yok etmek ister. O ülke halkından herkesin su çektiği bir kuyuya sihirli bir ot atar. Kuyudan kim su içerse delirecektir. Ertesi gün herkes delirir. Kuyudan su içmeyen ve iyi su kullanan Kraliyet Ailesi dışında... Delirmiş olan halk, yani bütün ülke tek akıllı olan kralın delirdiğine inanır. Onu alaşağı etmek isterler. Kral hemen gider ve kuyudaki sudan içer. Ve hemen "normale" döner!.. Şimdi artık kralı dahil bütün ülke delidir ve herşey normale dönmüştür!.." ZIRVA YARIŞI KIZIŞTI F.Bahçe ister beğenin ister beğenmeyin savaşıyor. Tüm birimleriyle kafaya taktıkları belli olan bir sevgili peşindeler. "Mahallenin dayısı" tavırlarını da şimdilik ertelediler. Sahanın içinde kötü oynarken bile maçı bırakmıyor. Geçen sezonun Beşiktaş'ı gibi yönetimi, yazarı, medyası, muhalefeti, oyuncusu ve tabii ki, teşkilatı (!) ile angaje oldular bu işe. Üstelik kibir de yapmıyorlar. Aslında yapıyorlar da dillerini ısırarak, kendilerini çimdikleyerek güçlerini "kontrollü güç" halinde tutmayı başarıyorlar. Sarı-lacivertliler'in zirve yarışında iyi oynamasa da savaşmasının dışında başardığı çok iyi bir eylem var. "Zırvanın prensleri" olan Mahmut Uslu ve Murat Özaydınlı'yı susturmayı başardılar. Demek ki; onlar konuşunca hiçbir yarar sağlamıyorlarmış... Susmaları daha hayırlı olan iki konuşmacı!.. Tribünleri kaşımaktan kendilerini tatmin etmekten öteye bir yararı olmadığı gibi zırvalar nedeniyle zirveden uzak düşüyorlardı geçmişte. Beşiktaş; yönetimi, futbolcusu ve özellikle yazarı ve taraftarıyla aşırı kibir içine girdi. Herkesi kendine düşman sandı. Bir sezon öncesinde olduğu gibi tökezlediğinde koluna girilecek zannetti. Oysa bu kez tökezlediğinde arkadan ittiler Kara Kartal'ı. O nedenle de zırvalamaya başladılar. Hocası ve menajeri başta olmak üzere zırvalar düşünmekten zirveden koptular. Şimdi kenetlendiler, ama çoktan kalkmış bir trene binmeye çalışan "biletli yolcu" gibi kalakaldılar. Evet biletleri vardı, ama treni kaçırdılar. Binemeyince de istasyon şefini dövmeye kalktılar. Yani zirveyi kendi zırvaları nedeniyle kaybettiler. G.Saray zirveyi kaybettikten sonra zırvalayanlardan. Yönetimin "sağlıklı hamleler" yapamamasının nedeni bu zırvalardan kaynaklanıyor. Ergun Gürsoy hâlâ daha Fatih Terim'e dokundurmaya çalışmaktan kendi işini yapamıyor. "Elli değil dört yabancı alacağız" veya "Taffarel ile Florya'da yüzler gülecek" zırvaları işte bu telaştan kaynaklanıyor. Şimdi de yurt dışında "yabancı yabancı" turlar atılıyor. Yakında haftada bir eşofman da giyip takımı da çalıştırır. Sistemi hocaya vermek!.. İşte G.Saray'da geberik mantıktan doğan, 2005'in temelini oluşturacak yeni bir zırva. Bu "kahraman bakkalın", süpermarkete karşı savaşıdır. Umarım zırvadan zirveye zaman bulabilirler. Trabzonspor, Özkan Sümer ve Samet Aybaba ile oluşturduğu altyapının "üstüne yapabilir" zannedilirken sağlıklı seçimler yapan Atay Aktuğ ve Ziya Doğan'la hiç zırvalamadan zirveye doğru emin adımlarla gidiyor. Ziya hocanın "yerli montaj" ilaveleriyle birdenbire takım oluverdiler. Artık ligde "yan sanayi" gibi durmuyorlar... Yılların biriktirdiği zırvalardan nerede ise zirve çıkarmak üzereler. Zirve yarışının tek Türk'ü olan Ziya Doğan ve takımı için "hiç zırva bol zirve" tavrıyla ligin tepesinin yakıştığını da söyleyebiliriz. Şimdiye kadar "hani neden olmasın" diyorduk. Artık "belki" geride kaldı, bu iş "galiba" kesin!.. Felsefik laforizmalar!.. Bir doktor için en tehlikeli şey "hayatı veren" olduğuna inanmaya başladığı andır. Bir spor yazarı için en tehlikeli şey "iyi bir teknik direktör ve hakem" olduğuna inanmaya başladığı andır. Bir taraftar için en tehlikeli şey "herkesin takımına düşman" olduğuna inanmaya başladığı andır. Bir yazar için en tehlikeli şey "köşesinin dar" olduğuna inanmaya başladığı andır. Bir hakem için en tehlikeli şey "adalet dağıtıcı" olduğuna inanmaya başladığı andır. Bu sonuncuya bir küçük eklemem var; adalet dağıtmakla adil olmak ayrı şeylerdir. Bu nedenle bir MHK Başkanı için en tehlikeli şey "göreve devamının başkanın delikanlılığına" bağlı olmadığına inanmaya başladığı andır. 1905'te kurulan Galatasaray tarihinin en büyük başarısında imzası olan Fatih Terim ile 1923'te kurulan federasyonun en büyük başarısında imzası olan Şenol Güneş'in kapı önüne konuşlarının "İKİNCİ HAFTASI" doldu. ÇEK-İÇine Ben bu Ümit Karan'ı yaşamındaki aykırılık ve futbolundaki istikrarsızlıkla bir "çekiç"e benzetiyorum. İdmandan çok fly-in promenadına zaman ayırması onun geleceğini cilalamasını engelliyor. Doktorlara kız arkadaşından fazla zaman ayırmak zorunda kalıyor. Kız arkadaşıyla bir gece alem, arkadan yarım yamalak bir maç ve uzun süren bir tedavi dönemi!.. Çekiç olmasının sebebi de çiviye oturttuğu zaman tek darbede dibine kadar çakabiliyor olmasından kaynaklanıyor. Ama bir çekice, üç de çiviyi tutan elinize vurabilir. Rakibi kadar kendini mahvetse iyi, takımını da mahvedebilir.