Önünde, arkasında Avrupa'sı olmayan ilk cuma maçı...'Maç önü durumunun en önemli analizi budur. Bir de üstüne iddialı konuşan ve sahada da 'kafa tutacağını belli ederek' duran bir 'Yılmaz Vural ekolü...'
Sıkıntı vaat ediyordu başlama vuruşu...
Oysa maç başladı ve bitti...
Birinci dakikada bir füze ve bir plase düğümü erken çözdü. Elazığspor'un resmen 'puan için değil kazanmak için' oyun planladığı golün hemen ardından kendini belli etti.
Bir ara bunalttı da...
Bunalttığı bölümde ilginç bir oyun anlayışı vardı iki takımında. Elazığspor 'baskı' oynarken, Galatasaray da 'kontra' oynuyordu. 20 biterken Dorgba'nın kalitesi ve 'gol vuruşu nasıl yapılır' konusundaki küçük semineri skoru ikiye taşıdı. Hemen ardından 'Galatasaray iç sahada gol yemeden durmaz' matematiği konuk ekibi umutlandırdı yeniden, ama 'yarım bulsa bir atan' adam Drogba 'uygulamalı derslerine' devam etti...
Farkındaysanız; maç değil, gol yazıyorum... 25 dakikada 4 gol; gel de maçı analiz et... Söylenecek tek şey, Galatasaray'ın doğru ve 'kafayı lige takmış' oyunu ile konuk takımın açık ve 'yenileceksen de böyle yenil' anlayışıdır.
İkinci yarıda defansı orta çizgiye kadar getirme güdüsünden vazgeçmeyen konuk takım rakibinin dikkatsizliğinden yararlandı diyebiliriz fark atmadığı için. Bu arada Murat Akyüz'ün Burak Yılmaz'a müdahalesine penaltı çalınmamasının kulübedeki son adam! Taffarel'i bile PFDK'ya gönderebilecek bir 'yanlış yorum' olduğunu belirtmeliyim.
Özetle; Selçuk ve Melo'nun muhteşem futbolu ile Drogba'nın dünya çapında kabul görmüş gol vuruşu becerisi üç puana yetti diyebilirim.