Kapıyı açtı... Çıktı ve gitti...

A -
A +
Ölüm yazısı yazmak çok kolay. Bahsedersiniz bir iki kırık dökük anıdan, felaketin sizin başınıza gelmemiş olmasından mütevellit şükür ile biraz hoşluk, biraz acı ve özlem içeren duygular ve sonunda uğurlama. 143 gün başkanlık yapıp bu denli iz bırakan bir karakterin yokluğu ikinci plana itilir, Türk futbolunun en üst mertebesinin tadını bile çıkaramadan hayata veda edilir. Acıdır. Ama gerçektir iki ezan arasındaki yolculuk. Bir doğduğunuzda kulağınıza okunan, bir de dünkü Fatih Camii'nin musalla taşındaki gibi okunan... Kapıyı açtı... Çıktı ve gitti... LİG TV ve sponsorlardan 110 milyon doların üstünde kaynak... Türk futbolunun ferahlık döneminde en büyük stresi üstlenip başarmak ve bunun tadını bile çıkaramadan bırakıp gitmek... TTNet, Garanti Bankası, Bank Asya, THY'yi aktif sponsor yapmak... Herkes hâlâ sevinirken sırtındaki ağrıları dinlendiremeden yeni dönemin hazırlığına kafa yorup mürüvvetini göremeden gitmek... Kapatılan Bayanlar Ligi'ni tekrar kurmuş olabilmek... EURO2008'in maddi artılarını bile üleştiremeden, kaynakları geliştiremeden, projelerinin çoğunu kafasında saklı tutarken gitmek... Akademi Ligi'ni başlatırken, "Türkiye futbolu kucaklıyor" diyebilmek... Bunu hayata geçiremeden, ya da hayata geçtiğini göremeden; yeni bir ligi, Dünya Kupası eleme trafiğini, ön elemeleri yaşayamadan gitmek... Bir demecin bile ne kadar ceza edeceğini projelendirecek cesareti göstermek... Sonra bunun getireceği temiz ve steril futbol ortamının tadını çıkaramadan, yeni yapılanmaları öksüz ve yetim bırakarak gitmek... Futbolun sevincinde sosyal konumu ne olursa olsun Cumhurbaşkanı ve ve kendi hayat arkadaşı gibi iki Türk vatandaşının yanında protokolü ve politikayı unutup ailesine sarılarak gitmek... Aranan her telefona çıkan bir başkan oluverip, kimsenin ulaşamadığı bir mertebede saklanmak yerine, çürüyüp, kopmuş basın ve federasyon ilişkilerini onarıp gitmek... En önemlisi... Türbanı sevimli kılan şeref tribünü görüntülerine plansız bir gelişmeyle sebep olup, en büyük tartışmayı "tartışmaya pek gerek yok" şeklinde bir aile içi değerlendirme şeklinde dünyaya kabul ettirerek gitmek... "GERİSİNİ SİZ HALLEDİN" DEDİ VE GİTTİ... Çekoslovakya'yı yendiğimiz maçın 20 dakika sonrasında TV NET ekranlarında kırmızı-Beyaz adlı programı açtım... Ve şunlar döküldü ağzımdan... "Bu takım Türk milletine bedava check-up yapıyor. Maçı tamamlayabilenin kalbi sağlamdır hiç korkmasın. İşte size hizmet" dedim... Yayın bitti ve Hasan Doğan'ın aynı cümleleri ekranda kullandığını öğrendim. Bilemedim en yüksek yetkiliye yapılan "cardio vasculaire" testin negatif verdiğini. Kendisi de bilemedi. Yakıştıramadı ölümü kendisine büyük ihtimalle. Belki de bir gün, "Allahım bana başarıyı göstermeden canımı alma" diye dua etmişti... Sağlıklı ve bol para kazanan gazetecilerin ve televizyoncuların didik didik edip, beline beline vurdukları bir takımın başındaki adam olarak yorulan kalbine yenik düştü. Onlar salladılar ve sonra reytingin keyfine baktılar, yaptıkları tahribatı hiç umursamadan. Ölüm ise yakışanı değil, sıralısını hiç değil, kendi sırasını takip eder. Gelmiş geçmiş en açık, en şeffaf, en sevimli, en bizden başkanı alıp gidiverdi işte. 4-5 ay başkanlık yaptı ve 45 senelik izler bıraktı. Gelmiş geçmiş en büyük başarının 5 gün sonrasında, daha 7'si dolmadan gidiverdi. Kapıyı ardına kadar açtı... Geri dönüp bir baktı... "Gerisini siz halledersiniz artık" dedi ve çıktı gitti... Kapıyı da açık bıraktı... >> S-ÖZ Her ölüm, erken ölümdür... > Olimpiyat ne yana düşer usta?.. Futbolun büyük başarısı, ardından gelen büyük acı, sonrasında yeni iki hoca ve yeni transferler arasında "olimpiyat ateşinin" çok sönük yandığını görerek üzüntümü belirtmek isterim. Maalesef olimpiyat meselesi, "iki İbrahim'in kavgası meselesi" kadar bile yer işgal edemiyor. Gençlik Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay'ın içini kemiren sıkıntıyı görür gibiyim. Ancak "olimpiyat ne zaman" ve "olimpiyat nerede" gibi soruları da hazmedemiyorum. Gazetelerimizin "futbol" sayfalarının onda biri kadar "spor" sayfası yapmaya başlamaları zamanı geldi galiba. En azından bu köşenin yüzde onu artık olimpiyat yazacak... >> Levent Kızıl Geçen haftaki yazımda teknik kadronun korunmasızlığından söz ederek Levent Kızıl'dan daha agresif bir savunma beklediğimi yazmıştım. Bana bir mesajı ulaştı. Acı büyük, şimdi sırası değil ama... Bir kahve ikram edip, ya da başsağlığına gidip bir kahvesini içmeyi isterim... Ayrıca... Kendileri benim seçim ile gelmesi gereken başkan adayımdır. Yeterli donanıma ve birikime sahip olduğunu biliyor ve medyaya teslim olmayacak yapısı sebebiyle başarılı olacağını düşünüyorum. Üstelim, Hasan Doğan başkanın projelerinde beraber hayaller kurdukları için, başlayan her şeyi tamamlayacağına inanıyorum. Sadece keskin ve köşeli kimliğini törpülememesini istiyorum. Başınız sağ olsun... > Sinan Kalpakçıoğlu Avrupa Şampiyonası arasında bir gün Türkiye Jokey Kulübü Başkanı Sinan Kalpakçıoğlu'nun bir çayını içtim. LİG RADYO Yayın Koordinatörü Mehmet Ayan vesile oldu. Dertleştik... Sayfalar ayırmam lazım ona. Ancak tek satırda, bu ata sporunun gerçek bir spor olduğunu ve sponsorları işin içine çekerek, işin asaletine yatırım yapmakta ne kadar yalnız olduğuna tanık oldum. Üzüldüm... Çapı büyük bir adam, çapı çok büyük bir işi değirmen taşını elleriyle çevirerek döndürmeye çalışıyor. >> POST-İT Biri yolun başında... Diğeri yolun sonunda... İkisi de ilk kez yurt dışı hocalık denemesinde... Aragones ve Skibbe... Bana göre Lincoln'ün geç gelmesi kadar eşit sürede Edu da geç geldi. İkisinin de mazereti yoktu. Ama birine bakıldığı gibi, öbürüne de bakılması emri verilmemişti herhalde...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.