"Kaybolmayan topçu istiyoruz"

A -
A +

Benim görüşüm standart görüşten çok farklı. Saha içi başarılara yenik düşen ama çok önemli görünmez hamleler gerçekleştiren G.Saray yönetimini, Ribery olayında haklı ve doğru bulduğumdur. Algılanması imkansız, sultani terminolojisine göre "katastrof" gibi çok kolay vurur şah damarının üstüne insanın. Bir taraf yarıya kadar boş diye bakmaya meyilli olduğu bardağa şöyle bir yorum getiriyor: Elindekileri tutsa transfer yaptı sayılacak duruma geldi G.Saray. Her an, "Hasan Şaş bu yıl iyi oynayacağına söz verdi" diyen bir transfer hamlesiyle karşılaşabiliriz. Zaten Ümit Karan geri geldi. Daha ne olsun?.. Benim taraftan ise bardak yarıya kadar "dolu" görünüyor. Son beş yılın frenine abanmaktan beli çıktı Özhan Canaydın yönetiminin ve arkadaşlarının. Başkaları gibi "deli" paraları yok, olanı da harcamayacak kadar bilinçli davrandıklarını biliyorum. Olay, Fransa'nın güneyinde ve insanlık ölçüleri aşırı sıcaktan pelteleşmiş hoca Fernandez ile başkan Diouf'un, kara para aklarken 21 yaşında bir çocuğu kandırmalarından ibarettir karısının üstünden. G.Saray'dan gitmeye kalkan "gider" ve "gittiği ile" kalır. Ribery'nin yaptığı, Ortega'nın attığı kazığın yanında devede kulaktır. Ya da 3.5 milyon euroluk Juanfran'ın kontenjan boşaltmak için "avanta" istemesinin yanında, Ribery'nin duşu "zemzem suyu" akar. Bazılarının medyaya; "Kaçanı" ambalajlayıp "biz gönderdik" diye yazdırma lüksü var. Hatta becerisi var. Bazılarının ise "defettiğini" sayfalarda ya da ekranlarda, "nassı da kaçtı ama" şeklinde okumak ve duymak riski var. G.Saray'ın lehine bir şey yazmak bile F.Bahçe düşmanlığı makyajıyla süslendiği için sarı-kırmızılı yönetimin aşması gereken muhteşem engeller var karşısında. Juanfran'a yönetici Bülent Deriş'in çıkışı da, "Gider Fulya'ya çalışır" şeklinde sert ve şık duran ama boşuna yapılmış bir blöftür. Çünkü Juanfran gider Fulya'ya ve bir yıl sırt üstü yatar ama parasını eksiksiz ve kuruşuna kadar alır. Üstelik Fran, sözleşmede kalıp kontrat işgal ettiği için kontenjan dolu kalır ve Beşiktaş yabancı alamaz. Hamle yapması gereken Beşiktaş yönetimidir ve yapacaktır. Rüştü olayında da F.Bahçe benzer durumdadır. Ama bu iki olayda da onların ambalajlayıp medyaya sunduğu şekil bize yazılacak veya okunacak, G.Saray'ın ise körüklenen taraftar tepkisi öne çıkartılmaya çalışılacaktır. Söz konusu G.Saray olunca internet sitelerini tahrik ederek, "çalakaşık" yağmaya girişen medya, yaslandığı yerlere şirin gözükmek uğruna bardağa "yarısı boş" yorumunu getirmektedir. Hoş, bardak dolu bile olsa onlar "daha taşmadı ki" bile derler. G.Saray yönetimi, yani Özhan Canaydın, Turgay Kıran, Refik Arkan ve Bülent Tulun doğru yoldadır ve iyi işler yapmaktadırlar. Tek yanlışları Bülent Ünder konusundadır. Bu gizil kahramanı, futbolu çok iyi bilen ve Terim'in uzantısı olabilecek tek adamı, bir türlü takıma monte edememektedirler. Ayrıca standart kısır döngünün dışında kalıp, sırf marjinal olmak uğruna "doyurucu ve beklenen" lâflar etmeye çalışmamaktadırlar. Adnan Öztürk'ün sıkı bir çıkışı, en azından ihtiyaç duyulan cümleleri kurabilmesi aslında tipik bir "G.Saraylılık" duruşu ve dayanışmasıdır. Bu da bana yönetimin haksız olmadığını göstermektedir. S-ÖZ Birisinin hayatını karartacak kadar büyük acılar içinde oluşu, hemen yanındakinin diş ağrısından daha önemli değildir "yanındaki" için. (Ümit Aktan) Başsağlığı!.. Tam Halil Mutlu'ya taziyelerimi bildirecek iken, bir başka taziyem sırasında doğan bir ihtimali duydum ve ben iki taziye arasında kaldım. Halil Mutlu'ya şans doğdu. İtiraz ve duruşma isteği iki yıllık ceza periyodunu ortadan kaldırabilir. Bunda en büyük pay Halter Federasyonu'nun ve dolayısıyla bu konuda aslanlar gibi çarpışan Gençlik Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay'ındır. Annesini toprağa verdiği gün bile bu konuya ilgisini sürdürdü ve kazandı. Halil Mutlu'nun dönüşüyle alacağı ödüle, bir de emrinde bir Dünya Okçuluk Federasyonu Başkanı olmasını ekledi. FITA Başkanı Uğur Erdener ile gurur duyuyor biliyorum. Halil de öyle olacak.. "Yusuf... Yusuf..." Bir yönetici hem "tek adam" ve "dediğim dedik" ve "mörfi" yasasındaki gibi "demokrasi var ama benim istediğim kadar" der ve sonra ilk "Yusuf... Yusuf..." harekâtında ortadan kaybolur mu?.. Evet... "İçimdeki Fener korkusu bambaşka" diyen sayın Levent Bıçakçı'yı kastediyorum. Havuzun çatlayan fayanslarını dört büyüklerle yediği yemekte onarmaya çalışırken, şeker attığı 14 Anadolu takımı vanaları kapatıp, havuzun suyunu kesiyordu o ikili oynarken. Tahkim'den de darbe üstüne darbe yedi. Milli Takım ve Ersun Yanal'da çuvalladı. Raşit Çetiner'de çuvalladı. Aykut'u kendi kulüplerinden birinden "ayartıp almaya" çalışırken çuvalladı. Orduspor -Eskişehirspor maçında çuvalladı. Onun çuvalladığı çuvallar, İstanbul halini 4 gün boşaltır da tekrar doldurur. Dört büyüklerin federasyonu olmaya "indi", oradan "Fenerasyon" damgasını yiyecek kadar da aşağıya inebilecek bir yer buldu kendine. Şike, şiddet, teşvik onu soruşturuyor. Yarın ve öbür gün mecliste de onu konuşacağız. Aslında "Lütfen" sloganı da soruşturma kapsamına alınmalı. Yoksa... "N'eettik de etikin içine ettik" diyerek futbolumuz yok oluyor. POST-İT Kurtköy'de üç evim var. Biri Formula start manzaralı, biri son düzlüğü panoramik görüyor, üçüncüsü de finişe çok yakın. Yırttım di mi?.. (Bir Kurtköylü) Gençleri inkâr, geleceği inkârdır F.Bahçe'nin gençlerini inkâr etmesini bir türlü kabullenemiyorum. Seneler önce yakaladığı süper bir alt yapıdan kimseyi yukarılara getirmeyi başaramayan F.Bahçe, kendi geleceğini de budadı. O gençler kendilerine hedef olarak Şükrü Saraçoğlu Stadı'nı koyamadılar. Kavgasız alış verişi hiç sevmeyen F.Bahçe camiasının büyük problemlere her zaman meyli olmuştur. Eziyetten ve fazladan para harcamaktan zevk alır gibiler. Koskoca bir Ümit Milli Takım'ı kulübeye gömüp, Samandıra topçusu yapan anlayışın gençlere yönelmesi zaten beklenemez. Şimdi de 20 yaş altı gençlere saldırıyorlarmış. Bizim futbolumuzu batırmak isteyen bir ülke çıkıp bunu yapsa, savaş ilân ederiz. Akdeniz Anemisi!.. Şurada bir kaç gün kaldı Akdeniz Oyunları'na. 23 Haziran'da başlayacak oyunlar, yayın cazibesini kaybedince nasıl da yok olup gitti. Önemli bir alternatifti... Kendini öne atamayan "kenarın dilberleri" Akdeniz Oyunları'nda parlar, ışıltılarını Olimpiyat düzeyine getiremeyen ülkeler marş çaldırır, bayrak çektirir ve madalya kazanır. Haftaya da öyle olacak ama artık başlamasından bile kimsenin haberi olmayan koca Akdeniz Oyunları, başladığı gibi sessizce geçip gidecek. Akdeniz Anemisi olup can çekişen oyunlara rahmet... Bi zahmet...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.