Gyweeneth Paltrow'un bir filmi vardır, "Sliding Doors" adında. Çok severim. Bir kayan kapının kaçırılmasıyla hayatın ne kadar değiştiğini anlatır. Eğer kayan kapıdan geçebilse hayatı çok mutsuz olacak. Sevgilisini evde başkasıyla yakalayacak, tanışıp aşık olduğu adam evli çıkacak ve sonunda ölecek. Hayatı kapkara olacak. İnanılmaz terslikler ve dramlar yaşayacak. Kapıdan geçemediği için, yani bazı şeyler ters gittiği için, sevgilisini yakalayamıyor, işten atılmıyor, hayatı güllük gülistanlık oluyor. Bir an o kapının içinden geçip geçmeme meselesi, hayatın akışını değiştiriyor. İki kader çizilmiştir. İyi gideni ölümle, kötü gideni muhteşem iyi bir sonla biter. Kayan kapıyı kaçırmak, bir önceki asansöre binememek, trafikte bir ışığa yakalanmak, o an için ve belki bir süre için her şeyi ters gidiyor gibi gösterebilir. Ama belki hayırlısı odur ve sonu mutlu bitecek olan da bu şekilde kötü başlamış olmasıdır. Oysa iyi gidiyor gibi görünen şeyin sonu felaket olabilir. Mesela Appiah attı ve Fener şampiyon oldu. 117 milyondan çok daha fazla olduğunu bildiğimiz borç sorgulanacak mıydı? Bilmem kaç yıl ötesinin kombine geliri ve bilmem hangi yılın naklen yayın geliri teminat gösterilerek alınan kredi ve o nedenle gelecek temlikler sorgulanacak mıydı? Şöyle dedi Aziz Yıldırım: "Aday kim ise gelsin, gizli kalmak koşuluyla tüm hesapları incelesin." Ne demek gizli kalmak koşuluyla? Ben buradan kucağına bırakılacak bombayla kimsenin aday olamayacağını algılıyorum. Appiah o golü atsaydı, yani kayan kapılardan bir öncekinden geçmiş olsaydı, bugün yaşananlar olmayacaktı ve belki de ön elemede elenecek olan F.Bahçe, bu sefer lig ve G.Saray galibiyeti gibi hedeflerle de camiasını doyuramayacağı için, daha büyük bir felaket yaşayacaktı. Oysa şimdi politika yapılıyor. Politika; yalan söyleme değil, gerçekleri istediğiniz gibi gösterebilme sanatıdır. Sanıyorum Aziz Yıldırım da onu yapıyor. Üstelik F.Bahçe gündemi 24 saatten fazla kimseye bırakmaz. Hele G.Saray'a asla... HAYAT SKORBORD DEĞİLDİR Hayat skorborddan göründüğü gibi olmadığı için, F.Bahçe'nin tabela taraftarlığı da artık sona ermelidir. Bazı yardakçılar, "kapalı devre halkla ilişkiler" çabalarını bırakıp kendileriyle yüzleşmeli. Kimse onların bir şeyini onlardan almaya kalkmadı. Hatta bir ara onlar için "eve servis" haline gelen ligi, onlar çalan kapıyı duymadığı için alamadı. Örgütlü medya, onları en güçlü olduğuna inandıran televizyonları ve güdümlü köşebentleri, hep onları onlara kamufle ettiler. Düşman bildikleri bizler kadar, onlara karşı duyulan sevgi yoktu yüreklerinde. Menfaat vardı çoğunun emeklerinde. Güçlü olan zayıf yanını herkesten iyi bilendir, ama daha güçlü olan ise zayıf yanına hükmedebilendir. Bunu söylemediler size. Başkalarıyla mutlu yaşayabilmek için kendimizden ne kadar verebileceğimizi bilmek gerekir. Size vermeyi öğretmediler. F.Bahçe'nin "hepimizin" olduğunu değil, sadece F.Bahçelilerin olduğunu empoze ettiler. Sizi toplumdan nafakasız boşadılar. "Starlar şımarık ve kasıntı olur" diyerek sizi bizden kopardılar. Çözmeniz gereken, sizin ordan göründüğü şekliyle, "Kimsenin sizi neden sevmediği" değildir, buradan göründüğü haliyle, "Sizin neden kimseyi sevmediğiniz" sendromudur. BODRUM'DA BİR GECE Kutlamalı kısmı beni ilgilendirmediği için 3-5 gün kafamı dinlemeye Bodrum'a kaçtım eşimle. İstanbul'un gürültüsü sıkmıştı beni. Nefis bir gecede, sıkı Beşiktaşlı Sinan Dayıoğlu'nun evinde, iki F.Bahçeli dostumla nefis bir yemek yedim. Kuzuyu parçalarken ana mönüye F.Bahçe eklenmişti. Biri sağlıklı, biri hasta iki F.Bahçeli kendi sunumlarını yaptılar. 25 yıllık üyeliğin ardından divan üyeliğini elde etmiş Nejat Olgun, belki de bugünlerin müsebbibi olarak kendini gösterdi. Çünkü 6-7 yıl önce Afrika'dan uçakla gelmiş, sandıkların kapanmasına yarım saat kala oyunu Aziz Yıldırım'a atmış. Aziz Yıldırım da bir oyla başkan olmuş. O, şimdi bu yapılanmanın yeniden yapılanma anlamına geleceğini ve F.Bahçe'nin kaybetmiş gibi göründüğü durumdan kazanmış çıkacağını düşünüyor. Ama ikimiz bir araya geliyoruz ve çok daha sıkı F.Bahçeli Faruk Çakarel'i ikna edemiyoruz. O da İzmirli önemli bir iş adamı. Ama yan restoranda G.Saray bayrağı olduğu için, oturup balık yemeyen bir F.Bahçeli. Onun tutkuları başka. Sıkıntıların ve acıların farkında ama, bağımlı olduğu F.Bahçe'sinin kaybını kabullenemiyor. Ancak ikisinin de birleştiği en önemli nokta, Beşiktaşlı Sinan Dayıoğlu'nun söylediği son söz oluyor. "Romen Diyojen demiş ki, para iyi bir hizmetçi ama kötü bir efendidir." Çeşitli kategorideki tüm F.Bahçeliler sonunda bu sözde buluşuyoruz. Yalancı yürüyüşler ve aslında kandırılmış bir kapı, F.Bahçe'yi sağlıklı bir geleceğe götüremez. Tüm bağımlılar gibi tedavi önce bir itirafla başlar ve sonra gelecek daha güçlü bir şekilde gelebilir. Söylenmesi gereken sözcük, "Ben başarısız oldum" olmalıdır. Sonrası güzelleşecek ve yeni tomurcuklara her zaman gebe olan "kocaman F.Bahçe sevgisi" yeni yeni çiçekler açacak. Ancak "sahibi her istediğinde havlayan köpek hırsız gelince havlamazmış" sözünü unutmayın. Şimdi sizi en çok ve en ağır eleştirenler maalesef yine "sizinkiler." Oysa biz düşmanlarınız sizi yıkmaya değil, uyarmaya çalışıyoruz. Ben kendi adıma F.Bahçe'yi muhteşem, hocasını yetersiz, basit ve başkanını maç saatleri dışında çok başarılı buldum. Çok şey yaptı. Çoğu çok iyi şeylerdi. Ama kafa sallayanlarını doğru seçemedi sadece. Onlar da geleceği kirletmeye yetti... POST-İT Her ideal bir gayedir; fakat her gaye ideal değildir. Gayeler aşağılara düşebilir ama idealler düşemez. Her inanılan şey ve bağlanılan fikir, daha ilerisini ve daha ötesini fethetmek için, insana bir basamak üstünün, bir ufuk sonrasının cazibesini aşılar ki; ideal işte budur! Ama maalesef bu cazibe kara sevdaya ve oradan divaneliğe kadar gidebilir. (Necip Fazıl Kısakürek) S-ÖZ Bir topluluğu idare eden, adaletten ayrılıp zulüm ve haksızlık yaptığı zaman Allah o topluluğun bereketini azaltır. Çok kazanır gibi görünürken, birden bire bir noksanlık ve darlık baş gösterir. (Vehb Bin Münebbih) Star TV'yi kıskandım Top meselesinin Oscar törenidir Champions League. Ve bu töreni çok iyi kullanmayı başardı Serhat Ulueren. Ligin üstünden 60 saat geçmeden Rüştü - Hakan - Fatih ekibini kurdu. Kaynaştırıverdi ortalığı. Orada iyi şeyler yapıldığını da gösterdi. Aslında yıllardır hayalini kurduğum şeyleri gerçekleştirdi Serhat Ulueren. Helâl olsun... Ama kıskanmadığımı söylersem de yalan söylemiş olurum. Ayrıca romantik Barcelona'yla, realist Arsenal'in dramatik maçını mükemmel anlatan Ertem Şener'in anlatımından da bir iki laf bulup eleştirmeye çalışanları kınıyorum. O da mükemmeldi ve onu da kıskandım. Dur durak yok Kısmetse Kanal 1 televizyonunda Dünya Kupası boyunca hemen hemen her gün muhteşem bir ekiple çalışacağım. Kanal 1 televizyonunda her gece Dünya Kupası programı için sizlerle birlikte olacağım. Altıncı dünya kupamı, yepyeni bir televizyonda ve bu kez Türkiye'den izlemek varmış. Gökhan Telkenar kardeşim çağırdı, koşa koşa attım kendimi oraya. İnşallah güzel işler başaracağız. Adını "kupa da kupa" koyduk bile... Yani ille de başarmak zorundayız gibi... Bu da benim seçimim Bence boşuna tartışıyorlar. Ligin, sezonun ve hatta yılın en güzel golü Gökhan Ünal'ın Manisa'ya attığı goldür. İçinde her şey bulunan bu golü, ben bu büyük golcünün mahareti nedeniyle baş köşeye oturtuyorum. En estetiği Alex'in Samsun'a attığı, en keyiflisi Tümer'in Danimarka'ya attığı, en acısı Mustafa Keçeli'nin Denizli'de Fener'e attığı ve en tatlısı da Hasan Kabze'nin Beşiktaş'a 17 saniye kala attığı goldür. Ama en iyisi Gökhan'ın asla unutamayacağım sağ ayak içi plasesinin, sol üst köşeye gidişidir. ----------------------------------------------------------------------------------------------- İktidar dalkavukluktan hazzetmeye başladığı zaman, şeref daima ayaklar altında ezilmiştir. (Shakespare)