Kenarda duran adamlar
6 Mart 2013 01:00
Bu hafta da 'sahanın kenarında duran' adamlara bir göz atalım. Sahanın içindekilere bakmaktan, sahanın kenarında duranların tomografisini çekmeyi ihmal ediyoruz. Oralarda sergilenen fotoğraflar durumu belirliyor.
Kenarda duran adamların verdiği enerji; veya aldığı enerji sahanın içinde yapılanların bir anlamda aynasıdır.
Fenerbahçe'den başlayalım...
Saha kenarında duran adamın suratı bir fresk gibi. Çoğunlukla ifadesiz, soğukkanlılığın bir abidesi sanki. Elindeki kâğıdı belli etmeyen adamın duruşuna benzetiliyor çokça, ama bazılarına da 'Ne yapacağını bilemediği için çok şey planlıyormuş gibi duruyor' gibi gelmiyor değil.
Son maçta bile yaptığı değişikliklerin 'kazanma hamlesi' olmadığı görüldü. 'kaybetmemek' üzerine gibi geldi ahalisine. Oysa sahada 'kazanma' duygusu çok yukarıda olan oyuncu grubu, kenardan gelen bu negatif enerjiyi hissetti. Zaten o nedenle çıkanlar çıkarken, bazen de soyunma odasında birbirine girebiliyor, ya da kendi küçük protestosunu rahatlıkla sergileyebiliyor.
Pazar gecesi hiçbir değişikliği 'kazanmak' değişikliği değildi. Olsa olsa takımı kazanmayı denemeye devam etmek isterken kenardaki adam kaybetmemeyi tercih etti ve kaybetti.
Kaybederse sonsuz mazereti olan ve hemen 8-10 metre yanında duran rakip hocaya kıyasla; kaybetmesi halinde hiçbir mazereti olmayan bir hocanın duruşu bende bu kanaati uyandırdı.
Gülmek zorunda değilsiniz...
Coşkulu sevinmek zorunda da değilsiniz...
Ama kenarda duranın bir sfenks değil, bir insan olduğunu da sahadakilere hissettirmelisiniz.
Futbol sadece istatistik ve bilim değildir.
İnsanların, hatta çoğu çocuk olan gençlerin oynadığı bir oyundur.
Nitekim pazar gecesi 'oyun oynayan çocuklar' galip geldi, 'taktik tahtasına çizilmiş oklara kıstırılıp kalmış çocuklar' ise yenildi.
Pozitif olan negatif olanı yendi...
Son haftaların tümünde iyi oynayıp ve çok iyi mücadele edip puan kayıpları yaşayan Fenerbahçe son yenilgisinin nedeni olarak da Mete Kalkavan'ı seçti.
Ve aynı hatayı tekrarladı...
Camianın gerçeklerle yüzleşmesi engellendi böylece.
Kendisinden daha kötü oynayan bir takımla puan farkının açılmasının nedenini kendi içinde değil de, sanal düşmanlarda aramak hatasını tekrar yaşamaya başladı. Kötü ve kötülük...
Bir gününüz kötü geçebilir...
Hatta birkaç maç kötü oynayabilir ve kötü sonuçlar alabilirsiniz.
Ama kalbinizde kötülük varsa, bir şeyler kazanırken gibi göründüğünüzde aldanır ve bir de bakarsınız ki çok şey kaybetmişsiniz...
Kötü ve kötülük farkı budur...
Galatasaray buradaki Eskişehir maçında ve birçok maçında zaten kötüydü. İçerde topu alıp puanı vermişti örneğin Eskişehirspor takımına. Gitti oraya ve topu verip puanı aldı geldi.
Çok çok kötü bir günündeydi...
Ammaaa...
İlahi adalet öyle bir tecelli ediyor ki kötü olup arayı açıyor Galatasaray.
Şimdi kapı çaldı, açtı baktı ve tam Fenerbahçe'yi buyur edecek iken, bir de gördü ki; Beşiktaş gelmiş...
Sağırlık kriteri
Hiç kimse duymak istemeyen biri kadar sağır olamaz.
Fenerbahçe'ye birkaç paraşüt nedeniyle verilen ceza tabii ki adil değil.
Ama bu cezanın o geceki olaya değil de, 13 maçın hepsinde çeşitli oranlarda ceza almış olmanın sabıkası nedeniyle verildiğini kabul edersek gerçekle yüzleşip teşhis ve tedaviye başlamamız daha mümkündür.
O gece Kasımpaşa maçı olsaydı ve seyircisiz oynanıyor olsaydı.
Salı pazarından havalanan paraşütlerden üçü sahaya düşüp aynı tahribatı yapmış olsaydı.
PFDK ve Tahkim benzer bir ceza verebilir miydi?..
Asla...
İşte gerçek...
S-ÖZ:
'Haksızlığa sapıp bütün insanları peşine takacağına, adaletli ol ve tek başına kal; daha iyidir...' GANDHİ
4'ünün dışındakiler 'eziliyoruz' diye, 4'ü ise hep kendi aleyhlerine hakem hatalarından şikâyet ediyor. Herkes şikâyet ediyorsa hakemler
iyidir demek kalıyor bize...