Norveçli hakem şunu vurguladı orada: 'Manchester'de ve Madrid'de size penaltı çalınmayacak. Sizin eşitiniz takımlarla oynadığınızda belki...'
Biz de şunu vurguladık burada.
Biz de 'tri di' takımız ve her an patlarız!'
Burada Avrupa'nın en yüksek debisine sahip takımına karşı kürek çekiyoruz ve üstelik nehir kaynağına doğru.
Bu ülkenin bu kategoride 'en saygın' işini yapmış olan Galatasaray, en azından hayaller kurmamızı sağladı ya; bu bana yeter...
Erken gol turu erken bitirdi sandık ama maçı acaba tarihin bir yerine yazar mıyız duygusu da kaplamadı değil içimizi...
Ancak aradaki müthiş fark da apaçık ortadaydı. Onlar tüm maçı en geri ile en ileri arasını 40-45 metrede, biz ise genelde 70-75 metrede oynuyorduk. Alan markajı ise nefes aldırmıyordu Galatasaray'a. Dönüp vuracak zaman kalmıyordu hücum aksiyonları içinde. Bırakın dönüp vurmayı ya da pas vermeyi, düşünecek zaman bile bırakmadan oynamayı biliyorlar.
Bu nedenle zaten onlara 'Real Madrid' diyorlar ve şimdiden finale yazılmışlar...
Real Madrid 'oyuncu' ile değil, ancak 'oyunla' yenilebilecek bir takım.
İkinci yarıda Amrabat'ın darmadağın ettiği 'koca Real'i elimizden orada da burada da 'hakemler' aldı ise; bu demektir ki bizim takım da üç boyutlu bir takımmış...
Başka bir dünyanın futbolunu en azından birebir ve uygulamalı bir eğitimle aldı bu oyuncu gurubunun büyük kısmı. Bu bile büyük bir tecrübe, dolayısıyla büyük bir kazançtır. Çünkü iki boyutludan üç boyutluya, belki de ilk defa 'tri di' boyutunda oynadı ve yaşadı bir kısım oyuncu gurubu dün gece...
Turu bizden orada Norveçli almıştı...
Varsa beri gelsin, Real Madrid'e, Modric'li, Ronaldo'lu, Mesutlu, Benzema'lı, Pepe'li, Higuain'li, Mourinho'lu takıma üç atmış olan...
Dün gece Terim ve aslanları, tek kelimeyle destan yazmışlardır.
Drogba, Amrabat, Sneijder paralarını 'helal' ettirmişlerdir...
Dünya; Semih, Gökhan, Selçuk görmüş ve kazanmıştır...
Ayağınıza sağlık...