Komplekse gittim komplekse girdim...

A -
A +

Anadolu'nun bağrına gül bahçesi dikiliyor. İşte insana yatırım da, bölgeye yatırım da budur... İstanbul'a Olimpiyat Stadı'nı yatırım diye sunmak ile 14 aydan önce bitecek muhteşem bir tesis kazandırmak, ancak bir babayiğidin harcıdır. Doğru yere takılmış bir inci gerdanlığın ilk adımını izlediğim için mutlu oldum. Kayseri sayesinde Anadolu'nun kavruk bağrı kazanacak... ------------ Çok iyi geldi... İlaç gibi geldi... İstanbul'un tesislerine fazlasıyla gömülüp, uzun bir süredir Anadolu'ya İstanbul'dan bakmışım. İhmal etmişim kendimi. Reflekslerim törpülenmiş. Eğelenmişim. Duygularım pörsümüş... Anadolu'nun tam orta yerinde mücevher parıltısında bir tesisin temel atma törenini, müteahhidin parıldayan gururlu bakışlarından, temeli atan devlet adamlarının samimi yansımalarından, Özhaseki'nin karşı durulamaz başarılarından dem vurarak anlatabilirim... Ama ben ayrıntıcıyım... Yerel televizyon ve gazetelerin çok sıcak ve adil yaklaşımları ile, oraya gelip bir bakana yakın durmak yerine, "Biz böyleyiz işte" diyen yöre insanının; cildi nemlendiren tüm "müstahzaratlardan" mahrum doğal çizgilerinin arasındaki gururdan yola çıkarak yansıtmayı uygun gördüm. 33 bin kişilik tümü kapalı muhteşem bir stat ve ona bağlı olan tam tekmil bir kompleks, demek ki yapılabiliyormuş... Daha da önemlisi 14 ayda yapılabiliyormuş... Sayın Abdullah Gül konuşması sırasında süreyi 12 ayın altına çekmez mi?... Çeker... O Hükümet... Müteahhidin 20 metre ilerisinden söz almaz mı, 29 Ekim'de bitecek diye?. Demek ki oluyormuş... Ama 6000 senelik medeniyetin orta yerinde olabiliyormuş... İstanbullarda değil... SOPA ABADAN BÜYÜKTÜ Sonra iki bakanın, hiç de üstünü örtmeye çalışmadıkları iki mesaj algıladım. Gizliden değil, açıkca... Er meydanına çıkarcasına... Sayın Abdullah Gül, 20 metre ötesinde ve hemen önümde oturan G.Saray başkanına, o anda sırtına yüklendiği "Kulüpler Birliği Başkanı" misyonunu reddederk, G.Saray Kulübü Başkanı olarak hitap etti: "Bu stadı yapacaksan yap, devletten bekleme..." cümlesini olabildiğince diplomatik yönden söyledi... Sayın Mehmet Ali Şahin ise olgun söyleminin sonlarında sesinin tınısını arttırarak ve belagatin izin verdiği ölçülerde kırbaçlaşarak Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy'a "Kafa kol" girişti. "Şaibe"den girdi, "her kuruşun hesabı sorulur"dan çıktı... Kılıçları çekti ve Kayseri'de er meydanına indi. Bu iki fotoğrafı da çıplak gözle gördüğüm için tesis açılışında bir savaşın da açıldığını gördüm ve kendimi şanslı saydım. O komplekse gidince insan komplekse girmez de, ne yapar?.. Aba küçüktü orada... Sopayı hepimiz gördük... ------ > POST-İT Her basit ve kolay şey gibi çok zevkliydi Antalya-Beşiktaş maçı. Gol ve üç defa gidip gelen bir maç duyunca, "neler kaçırdım" diye düşünebilirsiniz. Ama ben Marmara FM'de anlatırken, sezonun hiçbir yerinde bu kadar sıkılmadım 8 gollü maça rağmen. Görmeyenlerin hiçbir şey kaçırmadığı 8 gollü bir maçımız da oldu sonunda... (Ümit Aktan) > Hokkabaz Filme gitmedim... Cem Yılmaz değil konum... G.Saray'a ve Türk futboluna kendini yutturmaya devam eden Necati Ateş'in kapasitesinin ne olduğudur konum. Bir güzel gol atacak diye en az 4-5 basit golü heder etmekten çekinmeyen bir oyuncu. "Forvet" veya "golcü" değil, sadece "ilerde duran" bir oyuncu. Oyuna dahil olduğu bir saatlik bölümde; kötü saha ve zemine rağmen, Avrupa yorgunluğuna rağmen, 62 orta atıp 23 şut getiren bir takımın ilerisinde oynayıp, tek bir şut bile çıkaramayan bir oyuncuya "forvet veya golcü" denebilir mi?.. Onun işi koşularını Hakan'a doğru atmaktır... Hasan Kabze'nin yeteneğine kan doğramaktır. O hala Adanaspor'da oynadığını sanmaktadır... > Madrabaz Kovulur kovulmaz Edirne'ye gidip bekleyenleredir bu kısım yazı. Amelelerin bekleme yerleri vardır... Ya da Yeşilçam'ın "figüran kahveleri" vardır. İş beklenir orada... Dünyanın hiçbir takımında iş bulamayan Werner Lorant; hadi olmadı, Karol Pecze verelim size diyen simsarların pazarlaması... Sivas ikisinden de deneyimli olarak dibe indi. Kayseri Erciyes mendil sallıyor. Bu madrabazlar ise yeni kurbanlar peşinde. Boğaz tokluğuna teknik direktörlük... Üç öğün karşılığında itina ile takım düşürülür... > Sihirbaz Maç sonrası söylemler büyük ipuçları veriyor bana. Vestel Manisasporlular bu konuda önder. Sayın Başkan; üstelik, "sayın" kelimesini dibine kadar hak eden Sayın Başkan, rakibi odasına gidip tebrik edebiliyor 4 gol yemesine rağmen ve kendi azgın taraftarını kınıyor. Kaleci Bülent Ataman, rakibi tebrik edip, kötü oynadıklarını söyleyebiliyor. Üstelik herkes kalecinin üçer dörder yediği gollere "bakmaktan", son maçlarında riski abartan ve rakibi kabartan kaptan Uğur İnceman'ın intihar gibi hatalarını "görmeden..." Ya Cumhur... Yeni hocasına yağ yapacağına, eski hocası Raşit Çetiner'i unutmayan bir "beyefendilik" sergiliyor... Bunlar hep Anadolu'da oluyor ama... Bir kent, ne kadar metropolleşirse, o kadar medeniyetten uzaklaşıyor demek ki... > S-ÖZ Mutluluk, varılacak bir istasyon değil, bir yolculuk tarzıdır... (Dale Varnegie) >>> Özhan Canaydın ve Adnan Polat yurt dışına bir bomba için gideceğine, Kayseri'deki müteahhidi alıp gelselerdi keşke... Yoksa yabancı müteahhit mi?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.