Önce birinci devre için konuşayım. Hagi'nin ısrarı aynen sürüyor. Kupa maçında 120 dakika oynamış kadronun rölantiye mahkum mecburiyetine, Hagi'nin futbol zekâsı mahkum başlıyor. Rumen hocamız ne oyuncu seçiminde, ne de seçilmiş oyuncuların dizilişinde yeni ve farklı bir şey sunabiliyor. Oğuz Çetin bir hafta neyi hâyâl ederek takımını maça hazırladıysa aynen onu buluyor karşısında. G.Saray'ın rakibi şaşırtacak, dengesini bozacak hiç bir plânı ve programı yok. Sadece kalite farkına yaslanmış bir maç... Çok iyi alan daraltan rakibine karşı sarsak hücumlar ve buna rağmen yakalanan karşı karşıya pozisyonlarda hep kalecinin üzerine vurulan toplar. Yani golcü sıkıntısı aynen devam ediyor. Mükemmel forvetleri olan G.Saray'ın golcüsü kulübede... İlk yarıda ben mi abartıyorum yoksa yanlış mı görüyorum biri lütfen bana söylesin, bütün toplar kalecinin üzerine vurulmadı mı?.. Yahu gol bile kalecinin üstüne vurulmadı mı? Sadece yakından ve sertti, onun için gol oldu. Kalecinin üzerine vurulmayan tek top penaltıydı, o da direği kırdı. G.Saray'ın hücumda kaleye sırtı dönük oyunculara top şişirerek oynama demodeliği sürdükçe, bu sıkıntı da sürecek sanıyorum. İlk yarıda içeri önde gidilmesinin nedeni sadece ve sadece iki takım arasındaki fiyat farkındandır. Yoksa Diyarbakır sahanın dörtte üçünde G.Saray'dan daha iyiydi. İkinci yarı bence daha da başarısız bir oyun sergilendi. Burada sergi kelimesini kullanıyorum. Sakın ola ki yanlış anlamayın, resim sergisi falan zannetmeyin, G.Saray karpuz sergisini erken kurmuştu. Sabri'nin olağanüstü terlettiği forması, Necati'yi belki de bu gece alıp Fatih Tekke'nin yanına oturtabilirdi. Ama o bir, "kör nişancı" olduğu için bütün tercihleri onu başarısız göstermekten öteye geçmediği gibi, kaleci Fadhel'i de efsaneler arasına yerleştirdi. Benim tuhafıma giden, bu kadar iyi oynayan bir takımın yenilmesi ve bu kadar çok gol kaçıran bir oyuncunun golüyle, kötü oynayan tarafın maçı kazanması. Futbol işte!..