İstanbulspor'un yıllardır 15 - 20'yi geçmeyen seyirci sayısı, İstanbul'un en uzak stadında birden bire artmış, 500 -600'ü bulmuş ve takımlarını "teşvik" etmeye gelmişler. Hava lodos ama tesisimiz yine de bir poyraz bulmuş bir yerlerden. G.Saray ise sıcak, hem de çok sıcak... İstanbulspor kalesine gelip yerleştiği ilk pozisyondan sonra golü atmadan dönmeyeceğinin altını kalın bir çizgiyle çiziyor. Kabze de aranan golcü olduğunu attığı golle vurguluyor. Bu golle İstanbulspor'un ilk yarım saati gol yemeden geçme planı suya düşüyor. Zaten rüzgârla bile olsa, çıkacak ve atak yapacak halleri yok. Fizik düşüşü, belli ki moral düşüş de tetiklemiş. Zaten Erol Tok takımını CSM'e bağlamış, oyun oynanırken oyunu düzenlemeye çalışıyor. G.Saray ise sezonun finali yaklaştıkça ligin "gevrek" takımı olup çıkıyor. Yalçın, Kabze'nin boş koşularından ve seyyar oyunundan mustarip. Saffet, Hakan'ın bile "abi" dediklerinden. Ribery ise Abdullah'a fazla geliyor. Ayhan, ligin dibini buldukça tadından yenmez olmuş... "Karşı karşıyaların tuhaf adamı" Hakan Şükür yine kolayları atamıyor. Zorların ve asistlerin peşinde tanıdığım en yararlı forvet ve gerçek Kral. "Geberik" bir topu kanattan gol ortasına çeviren Ayhan, geceye de Kabze'yle damga vuruyor. Üstelik takımının "kanatlardan inebildiği zaman" ilerideki iki kafacısıyla neler yapabileceğini de gösteriyor. Devrenin 2-0'ına şükrediyor İstanbulspor... İkinci yarı yine Ribery'yi kaçıran, yani demem o ki; kanatları kullandıran İstanbulspor, 'Kral'ın boş geçtiği topla 'Prens'in ayağından üçü de buluyor. 'Prens' kenara gelip, sadrazam Arif'le yer değiştirmese belli ki daha çok atacak. Oyunun sonlarını "nostalji maçına" çeviren Hagi, eskileri de sahaya sürüyor ve biraz da takımın fanteziye kaçmasına izin veriyor. O kadar da olsun artık... G.Saray'ın gelecek için topu çerçeveye vuran adamı da bulduktan sonra işinin daha da kolaylaştığını dün gece gördüm. Ama işi çok zorlaşan bir başka adam var. O da Necati!..