Sıkleti değil... Ayarı hiç değil... Akranı olması mümkün değil... Bu kadar büyük görüntü farkının içinden, yedi gollü ve bir sürü eksik bulabileceğimiz bir maç çıkardı G.Saray. Tamam turu cebine koydu ama bizim işimiz oyunu yargılamak. Leverkusen'in başındayken G.Saray'ı elediği gibi bir strateji planlamıştı Skibbe. İlki orada 0-0, ikincisi burada 5'lik... Ancak Nonda'nın kaçırdıklarını, bir de geri düştükten sonra takımın göstereceği patlamayı bilmesi mümkün değildi Skibbe'nin. Bir UEFA elemesi, üçlü defans denemenin doğru zamanı mıydı bilmiyorum ama; zorunluluktan Serkan Kurtuluş'un formayla tanıştığı ilk maçının bir UEFA maçı oluşu ve Baros'un ilk on birde çıkacağı ilk maçın buraya denk gelmesi, "yerini yadırgadı" gözüyle bakmamı sağladı maça başlarda. Bellinzona'nın biz yardım etmesek gol atacağı yoktu. Ettik... Göbekten arkaya kaçırdık ve attılar. O andan sonra olan her şey sonu belli bir macera filminin sürükleyici görüntüleriyle geçti. Kahramanı tanırsınız ve kazanacağını bilirsiniz ama uzun bir süre dayak yer filmde ki, kazanması daha keyifli olsun diye. Bizimkisi de o hesaptı... En büyük sıkıntı öndeki oyuncuların savunma yapmaması, bu nedenle savunmada yerleşik oynayanların hatalı görünmesidir. Üçü bulduktan sonra bir de eksik kalan rakipten baskı yemek, ve hatta gol yemek, daha güçlü takımlarla oynanacak grup maçlarında fena halde alarm vermektir. Ancak Arda'nın, Sabri'nin, Barış'ın, Topal'ın ve Linderoth'un zorlayacağı kadro grup maçlarında çok daha iyi şeyler yapacaktır. Fakat bu maç bize gösterdi ki şu sıralarda Aydın, G.Saray'ın "olmazsa olmazı" durumundaki oyuncusudur. G.Saray oraya turu geçmiş olarak gitti ve burada yürüyerek de olsa gruplara kalacaktır. Ancak dün geceki maç bazı şeylerin değişmesi gerektiğini ve Nonda'nın sıkışık defans arasında oynama becerisinin dert olacağını göstermiştir. Bunu çözemezlerse UEFA rüyası erken biter...