Kupa ciddiyeti - 2

A -
A +

Bir önceki kupa maçındaki yazımın başlığı "kupa ciddiyeti" olmuştu... Bu sefer ciddiyet kavramını biraz daha vurgulamalıyım diye düşünüyorum. Bir kere "bu durumda oynanan böyle bir maçtan" pek fazla analiz ve teşhis çıkarmak mümkün olmazdı. Eleştirilerde isabet ise hiç mümkün olmazdı. Olamazdı... Ama bir şey vardı ki; konsantrasyonun en zor olacağı böyle bir ortamda, kaytarma ve laubaliliğin her an mümkün olabileceği böyle bir maçta, bir büyük takımın imrenilecek ciddiyetini yaşadım. Caner ve Barış ligin ikinci yarısına "üstüne koyarak" giriyor, Mehmet Topal ise gereğinden fazlasını yapıyor. Elano ile Arda ise böyle bir maçta bile "sanatkarane" olabiliyorlar. Denizli Belediye ise oynamaya çalışan, oyuna katkı yapmayı her durumda deneyen bir takım. Gücü oranında "futbol" tutkularını döktüler sahaya. "Ne yapar eder mutlaka gol yer" sendromundan kurtulamayan Galatasaray'a bir yan toptan güzel bir gol bile buldular. Orası zaten koca 90 dakikanın ciddiyetten uzak tek dakikasıydı. Bir dakikalığına "şımarmışlardı" diyelim. Sonra sistemin tüm gereklerini yaparak oynayan Galatasaray, bizlere bir de "ateş parçası" sundu. Emre Çolak ile tanıştık ve pek sevdik kendisini. Tam bir atom karınca ve hatta bir zamanların Suat-Emre-Okan üçlüsünden hangisinin yerine koyarsanız koyun tarihe not düşecek bir yetenek. Ayak içi de Tanju Çolak'ın bir başka "çolak" versiyonu. Bence daha çok süre almalı... Galatasaray kupayı belli ki çok ciddiye alıyor ve ikinci yarıya balyemez topu gibi geliyor...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.