Kurban yoksa zafer de yoktur...

A -
A +
Bir gol vuruşu ile araya atılan bir pasın şiddetindeki mükemmelliği bıraktık; 'kim kime ne demiş'in peşine düştük. Topçudan çok, konuşan yöneticilerden gına geldi. Cezaların adaleti olmadığından dem vururken, kimin kimi ne kadar kolladığının peşine düştük. Ne acımasız bir laf değil mi? İlkel çağların kabile savaşlarında daha çok insan kaybedenin savaşı da kaybettiği dönemlerden kalma bir sözcük. Peki, bugün farkımız kaldı mı? "Hakemler hakkında pek konuşmam ama..." diye başlayan cümleler ortalıkta dolanıyor. "Rakip takım hakkında konuşmak istemem ama..." diye lafa girişler üzerine doğal olarak üç-beş saatlik spor programları çıkabiliyor. Çıkmaz ama biz çıkarıyoruz... "Ama" sonrası ise bir fecaat... Taraftarına çıkışan, taraftarın başkanına çemkirdiği tepkiler gırla gidiyor... Maça çıkarken sekiz-on çocuğun göğsüne "saygı" yazıp ellerinden tutuyor ve seremoni için yerimizi alıyoruz. Ama o çocukların ellerini bıraktığımız andan itibaren "saygı" da üşümüş gibi soyunma odasına gidip üstünü değiştiriyor. Düdükle birlikte "canavar" olarak sahaya dalıveriyor... Hakem kurban, teknik direktör kurban, rakip seyirci kurban... Peki, nerede zafer? Oysa futbolumuzun marka değeri diye bir şeyinin kalmadığını bir yana bırakın; taş devri öncesine döndü sevgili oyuncağımız ve tek eğlencemiz... Bütün mesele 1-0 yazan bir tabelayı sağlamak üzerine kurulmuş... Takımların milli olanı bile sorgulanmıyor artık, çünkü inananı kalmamış... Tükenmiş bir futbol aşkı... Karşılıksız sevgilerin saygısız insanları... Bitmiş bu iş... Başkan çıkışır, ani tepkiler verir ve çoğunlukla kalp kırmaktan da çekinmez... Son günlerin moda söylemi "Ne yapalım tarzı böyle, yıllardır hep böyleydi zaten" şeklindedir. Bir başka kulübün başkan yardımcısı ise iki satır laf ettiğinde ne etik kalır ne de ahlak; tartışılır olur... "Tarzı öyle. Ne yapalım ki..." denmez onun için. Bu, adalet mi peki?.. Tahkimin tahakkümü Melo ile Terim ertelemesini eşitlemek ve Tahkim Kurulu Başkanının bir görüş olarak ortaya atması, "şemsiyem yok" diyen birine "zaten yağmur yağmaz sanırım" demek kadar safsatadır ve baştan savmadır. Elma ile armut değil, olsa olsa bir maratoncunun yemek tarifi yapması kadar alakasızdır... Artık ben de inanmaya başladım; bu ligi son bir, iki haftasına kadar gerilim ve çekişme ve de kafa kafaya bir durumda tutmaya çalıştıklarına... Öne geçene ağırlık bindirdiklerine... Transfer evliliktir... Geçenlerde bir "izdivaç" programına takıldım. Bir kadın şöyle diyordu: "İşi olsun, evi olsun. Daha önce hiç evlenmemiş bir bey olsun. Beni çok sevsin, el üstünde tutsun. Yaşlı olmasın, eğlenceyi sevsin..." Be kadın... Böyle biri olsa, niye TV'yi çöpçatan yapsın ki... Alacağım oyuncu da "gol atmalı, asist yapmalı, genç olmalı, forma sattırmalı. Son sahibi olmamalıyım ve beni şampiyon yapmalı..." Öyle bir futbolcu sana niye gelsin ki... Bu tür evliliklerin maliyetinden daha pahalıdır boşanma işlemleri... S-ÖZ: (Ümit AKTAN) "Bir kulüp başkanı kısık sesle ve sakin bir biçimde bir şey söylüyorsa, bilin ki bir şey istiyor demektir. Ancak sesini yükseltiyorsa bilin ki istediğini elde edememiştir..." Beşiktaş bir kazanırsa zirveyi ciddi biçimde tehdit ediyor, Trabzonspor bu hafta da kaybederse alttaki takımların hedefi oluyor. Müthiş bir hafta bekliyor bizi...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.