Şunun şurasında maçlara az kaldı ve biz tekrar saha dışı dedikodularla, saha içi itiş kakışlara dönüyoruz. Maç analizi yapalım diyoruz; saha dışı manevralar daha hareketli. Saha dışına kulak verelim diyoruz, davul gibi gerilmiş toplumu en güçlü eğlencesi sayesinde daha beter geriyoruz.
Kurumsallık diyerek büyük büyük operasyonlar ve hamleler planlayan ve uygulayan Galatasaray yönetimi nedense küçücük su birikintilerinde boğuluyor.
Tecrübeli gibi duran ve konuşan bazı yöneticilerimizin, aslında acemice tuzaklara düştüğü görülüyor.
Nasıl mı?
Bakın...
Toplam değeri 30 milyon Euro'nun çok üzerinde olan oyuncularının penaltı atacak bir kahve tepsisi kadar standartlara uygun bir penaltı noktası bile yok..
12 milyon Euro verdiği adamın dizini döndüren bir ortam sağlanmış ve hiçbir ağırlığı olmadığı için ve de sadece esip gürlemekten öteye geçemediği için tüm hamleleri TFF tarafından geri püskürtülüyor.
Antalya'da oynamak istiyor kupa maçını, yukarıdaki elinin tersiyle "De get hele" deyiveriyor.
'Bari olimpiyatta oynayayım' diyor, "Bana bak, başlatma şimdi nerede oynayacağından" tavrıyla karşılaşıyor.
Yabancı konusunda zaten kafası koparılmış...
Tek olumlu taraf; rakibinin onanmış kararından kendine pay çıkarmayı içine sindirememesi ve bu konunun üzerine gitmemesidir.
Bu da ahlaki kalitesinden ileri gelmektedir, futbolu bilmesinden değil...
KORKAK OLDUĞUNU BİLMEYEN, CESURDUR
Oysa haklıydı...
Şunun şurasında bir aydan az zaman bitiminde Chelsea ve bütün Avrupa'nın ilgisi gelecek bu stada ve üstüne Juventus maçını da koyarak büyüteç altına alacak bu stadı.
Ülke vitrine çıkacak ama TFF "Çıkarken kapıyı kapat" diyebiliyor Galatasaray'a...
Sağ tarafa Salih Dursun gibi bir genç geliyor ama orada Sabri var, Eboue zaten var, Hamit'in eli kulağında...
Sol tarafın Brezilyalısı ise teminat mektubu bekliyor...
Daha gelecek de el sıkıştığı arkadaşlarıyla birden bire lige giriş yapacak..
Ne kadar ailesine Türk kanı bulaşmış genç adam varsa onun peşine düşülmüş, sanırsınız ki oyuncu değil pasaport transfer ediliyor.
İsviçre, İsveç gibi ülkelerin dördüncü nesilleri talan ediliyor.
Bu hengamede İbrahim Coşkun gibi bir cevher, onu oynatmak isteyen Fransızların elinden çekilip alındı. Bu çocuğun bir de kardeşi var ki; L'equipe gazetesi "Yeni Özil" diye başlık attı.
Mevcut kurumsallığın haberi olmadan yapabildiği tek doğru budur...
Gördüğünüz gibi Yargıtay kararı konusuna hiç değinmiyorum. Bu konuda binlerce avukat ve savcı zaten ekranları ve sayfaları parsellemiş durumda...
Her kesim kendi bakış açısına göre yorumluyor ve bir sonuca ulaşmaya çalışıyor.
Sporun en geçerli konusunda da bize susmak düşüyor.
Tabii ki şimdilik...
Bütün millet toplandık!
Geçtiğimiz günlerde Antalya'da TSYD semineri yapıldı.
Başkan Naci Arkan'a "yükselen bir tansiyon bedeli" ödetmesine rağmen derneğimin tüm mensupları olağanüstü bir çabayla, Türkiye'nin her yerinden 300'ün üzerinde spor yazarını bir araya getirdi ve ağırladı.
Konular ve konuklar ise kelimenin tam anlamıyla müstesna idi...
Ezilen, itilip kakılan ve her daim kullanılmaya çalışılan bu mesleğin mensupları ve cephede uğraş verenleri bir aradaydık...
Emeği geçenlere şükran...
S-ÖZ:
"Bir şeyi yapmak isteyen yolunu bulur, yapmak istemeyen ise nedenini bulur." (Bir Arap atasözü)
"Yargıtay'ı bekleyelim, infaz yapmayalım, karar verilecek ve ona uyacağız" ile "Yargıtay kararını tanımıyorum" arasında geçti son 3 ayımız...