G.Saray'ın ilk yarıda bulduğu iki gol tamamen bir tesadüftür. Ne kişisel beceri, ne de takım oyunu. Ankaraspor gibi çapı çok sınırlı bir takımı zorlamadan gelmiştir. İki tane kör nişancıya, penaltı golünden sonra atılan şişirme toplar. Ayrıca beş korner kazanıyorsunuz, beşini de Sabri kesme toplar olarak rakibe kullanıyor ve bunlarla ilgili hiçbir planınız yok. Beş gün boyunca Florya'da neyi çalışıyorsunuz ki siz?.. Ayrıca rakibin beklemediği hiçbir şey yapmayan ve maç öncesinde rakibin düşündüğü her şeyi yapan bir G.Saray, üretimden o kadar eksik ki, koca fabrika sanki bir tava yapmak için çalışıyor. Aslında 90 dakikada yüzlerce tava yapabilecek bir fabrikadan söz ediyorum. G.Saray penaltı golünü yiyene kadar açıkça kaşınıyordu. Ancak Rıza Çalımbay'ın elindeki kadroyla bundan başka bir şey yapma şansı olmadığı için, tek seçeneği olan bu negatif oyun planı yine de G.Saray'ı kaşımaya yetti. İkinci yarıda da oyunu kilitlemeye çalışan, bütün final tercihlerini yanlış yapan G.Saray, aslında bu şekilde bir takıma yakalansa fena halde parçalanırdı. Hiçbir duran top planı olmayan ve sürekli ezberinden top oynayan G.Saray'da, Gerets'in bel hizasında sert orta yapmayı öğretmesi lazım. G.Saray'ın becerebildiği tek orta, "Türk kahvesinin orta şekerlisindeki orta" oluyor. Benim ilk yarıda dikkatimi çeken bir şey var. 24 saat önce Kadıköy'de verilmeyen bir penaltı var. 24 saat sonra da Ankara'da verilen bir penaltı var. Bu ikisi bile, Erdal Keser'in G.Saray'ın moralsizliğinin nedeni olarak bulduğu adaletsizliğin tam nedenini kanıtlamaktadır. Belli ki bu lig F.Bahçe'ye peşkeş çekilmekte ve G.Saray da peşkeş çekenlere çanak tutan tarzıyla yardımcı olmaktadır. İkinci yarıda da ofsayt hatalarının G.Saray'ı nasıl dizginlediği her halde değerlendirilecektir. Özetle geçen hafta Ali Sami Yen'de "Kuş gribi" olan G.Saray'ın henüz antibiyotik tedavisini atlatamadığı görülmüştür. Belki bu beklenmedik üç puan, penisilin yerine geçer.