---------------------------- Bugün, başlayan ligin takım değerlendirmelerine girmeye niyetim yok. Sadece ömrünü "yayıncılık" için harcamış olan biri olarak bizim maç yayıncılığımızın ne kadar ideali yakalamış olduğunu yazmak istiyorum. Darmadağınık futbol aleminin en düzgün tarafı belli ki yayıncı kuruluşun kendinden emin duruşu... ---------------------------- Küçük denilenlerin büyük denilenlere nasıl kafa tuttuğunu ve hakemlere olan toleransın en üst düzeyde olduğu ligimiz başladı ve en pırıltılı işi "yayıncı kuruluş" yaptı. Bu sefer de yiğidin hakkını verelim. Futbol aleminin kaos ortamında en sağlıklı kalabilen unsur belli ki en iyi hazırlanmış olan "yayıncı kuruluş" oldu. Çok iyi örgütlendikleri daha ilk haftadan belli oldu. Üstelik hiç de "hazırlık maçı" yaşamadan, geçmişin birikimiyle lige çok iyi bir giriş yaptılar. Real Sociedad-Barcelona gibi 0-2'den 2-2 olabilen bir maç ile Manisaspor-Trabzonspor maçlarını üst üste izledim. Bizim yayın 5 bastı İspanyollara... Öncesi, maçın kendisi ve sonrası ile, ve tabii ki yayın kalitesi ve gösterdikleri özen nedeniyle en azından kendi adıma büyük fark gördüm. Bu kıyaslamayı diğer çakışan maçlar için çoğaltabilirim. Hepsi bizim lehimizeydi... Belli ki bir "yayın ligi" kurulsa Avrupa'da final oynarız bu Lig TV ile... Genel stüdyo yayınlarını değerlendirmek için henüz erken ama maç yayınları mükemmeldi. Seyirci detayları, önemli pozisyonların hiç birinin ıskalanmaması, gollerin veriliş açıları, atılan ve yenilen golün aynı kalitede verilmesi. Anlatımlardaki coşku ve maç anlatmayı özlemiş maç spikeri meslektaşlarım da olayı çok doğru ve yerinde bilgilerle donatıp, süslediler. Maç yayınları sırasında detaycılık en üst seviyedeydi ama asla hiçbir şeyi kaçırmadan. Futbol statlara döndü ama seyirci statlara henüz dönemedi. Eğer maç yayınları bu kalitede devam ederse, korkarım, evde maç seyretmek varken stada gitmenin keyfi yok olacak. Seyircisizliğin nedeni olmayın sonra... Benim bir kıstasım vardır. Maç seyrederken maç seyredenleri de seyrederim. Bizim lig yayınında sessizlik ve dikkati ekrana yoğunlaştıran şey yayın kalitesiydi. Çakışan yabancı yayınlarda seyir işi muhabbetle birleşebiliyordu. Bir söz vardır: "Bir erkek söyleyeceği çok şey olduğu halde susuyorsa, kesin maç seyrediyordur." Dolayısıyla... Müthiş bir başlangıç yaptılar... Şu an için... "Ligin en iyi takımı Lig TV" diyebilirim. POST-İT Milli takıma, ya da daha doğru deyimle milli takımlara oyuncu verenler, "ağır zayiat" verdiler ilk hafta. Çoğu sakattı... Bir çoğu da bitik... Demek ki rotasyon denilen şey ve maç on birini en iyilerden yerine, en sağlıklılardan seçmek gerekiyormuş bazen... "Coşmak" ile "kudurmak" farklı Şiddet yasası ile ilgili maddeleri ekranlarda zaman zaman izliyoruz. Yasalar kolay anlaşılacak dille yazılmadığı için herkesin kendine göre bir yorumu olması da doğaldır. Yeni yasa bana göre şunu demek istiyor: Madde bilmem kaç: "Maçlara coşmaya gelin, kudurmaya değil." Madde bilmem kaç: "Maça gelirken karınızı ve kızınızı getirin. Kahvedeki arkadaşınızı kapıp gelmeyin." Madde bilmem kaç: "Küfür edip sahaya bir şey atarsanız, ben size ağır hakaret eder ve yıllarca sizi stattan atarım." Karar... Ben böyle bir soru sorduğumda bana hemen kızan "emekli Mustafa Bey" gibi sadık bir okur, izleyen ve dinleyen de hemen mesaja sarılıveriyor. Kırmışız kendisini... Özür dileriz... Amaaa... "En kötü karar bile kararsızlıktan iyidir" diye bir laf vardır. Fenerbahçe camiasının hâlâ daha karar veremediği bir soru işareti asılı duruyor havada: Aziz Yıldırım'ın, Fenerbahçe'nin başkanı olmasından daha fazlası; Fenerbahçe'nin Aziz Yıldırım'ın takımı olup olmadığı, sorusunun cevabı yok ortada. Kimsenin bu soruyu yöneltecek gücü yok da; galiba kimsenin bu soruyu cevaplayacak mecali de yok... Belki de cesareti... S-ÖZ (Fred Hoyle) "Uzay dediğiniz şey hiç de öyle uzak bir yer değildir. Şayet yukarı doğru gidebilen bir arabanız olsa en fazla bir saatlik bir yol..." Galatasaray seyircisinin sahadaki oyunla hiç ilgisi olmadığını bir kez daha gördüm. Sadece kendi rutin, yeknesak, monoton gürültülerinin peşindeler.