Ancak 1881 yılında sahanın içine girmesine izin verilmiş, 1882 yılında da nihayet bir düdük verilip bunu öttürmesine izin verilmiş ve 129 yıldır başka da hiçbir şey verilmemiş bir adamdan söz ediyoruz. Hiçbir zaman taraftarı olamamış, maçı izlemeye ailesini bile getirmemesi gereken ve yaşam biçimini bile belli standartlara göre düzenlemesi emredilen birinden bahsediyoruz. Yapayalnız birinin kendini savunamamasından söz ediyoruz... 5 gün öncesiydi... Silivri'de hakemlerin "terapi kampı" yaptığı golf resort için düzenlenmiş harika bir sessizlikte hakemlerin çoğu ve Oğuz Sarvan ile Yüksel Okçuoğlu'nun misafiri olarak bir yemek yedim. Bizim Ömer Faruk Ünal vesile oldu... Zaman zaman sevimsizleşen eleştiriler yaptığımız pırıl pırıl hakemlerle dertleşebildim. Yakından izlemek ve tanımak başka bir şeymiş... Yediğim yemeği boğazıma düğümlemediler. Meğerse; hakemler son derece şakacı, kültürlü, muhabbeti bol ve en önemlisi son derece "sosyal" insanlarmış... "Asosyal" olanlar bizim basın tribünümüz, stadı dolduran taraftarlarımız ve kısır bir döngüden medet uman yönetici taifemizmiş... Hem masum, hem de kırılgan olup, bir de üstüne çok cesur olacaksınız. İşin zor tarafı bu işte... Lig denilen otobana girmiş hakemlerimiz ve sollamış gidiyor Türk futbol yöneticisi ile seyircisini. Yönetici ve seyirci ise aracıyla ezmeye kalkıyor benim yaya giden hakemimi. Ben bunu anlıyorum... İdmanları bitiğinde Süleyman Abay'ın golf oyununa zaman ayırdığını ve ormana kaçan topunu ararken neredeyse yemeği kaçırdığı an, ona takılanlarla birlikte gülüyoruz. Havaalanından alınıp gelinmiş Bülent Yıldırım. Fulham-Hamburg maçının "additional reffree" işini halletmiş, Fenerbahçe-Eskişehir maçına 24 saatten az kalmış, o son derece rahat ve futbol şakaları yapıyoruz birbirimize... Bünyamin Hoca yoktu. Kampın neşesiymiş meğer. Onu kaçırdığıma üzüldüm. Futbol aleminin en elit parçası, hakemlerdir. Yönetici, oyuncu, seyirci hatta yazanı, çizeni, konuşanı dahil en ahlaklı ve en az önyargılı parçası hakemlerdir. Ne yazık ki; sistem onu çaresiz bırakmak üzerine çalışmaktadır... Kaliteleri kanıtlı Bir futbol takımının içinde çokça bulundum 36 yıldır. İlk defa bir hakem takımının içinde bulundum bu kadar yakın ve içten... Ben bir futbol kampında; oyuncu-yönetici-teknik kadro grubunun içinde bulunduğum zamanların hiçbirinde, bir Orta Doğu Teknik Üniversitesi mezunu, bir jeofizik mühendisi, bir inşaat mühendisi veya iki dil bilip üçüncüyü öğrenmeye çalışan birine hiç rastlamadım. Demek ki sahada hırpalamaya çalışan milyonların sevgilisi oyuncuyu da, soyunma odası kapılarında bağırıp çağıran yöneticiyi de, maçtan sonra bir hatalı kararı parmağına dolayan yorumcuyu da, maç öncesinde kendisini tahmin etmeye çalışan gazeteciyi de cebinden çıkaracak bir insan malzemesinden söz ediyorum. Bir hakemle bir masaya oturup 10 dakikalığına bile futbol kültürü ve genel kültür içerikli bir sohbet yapacak kıvamda olmayanların acımasızlığı karşısında ne kadar korunaksız olduklarını anlatmak için bu kıyaslamayı yapıyorum. Onların bu kamplarının görüntüleri bizlere verilsin, ne denli "adam" olduklarını gösteren sosyal yanlarını yansıtan görüntülerin servis edilmesini beklerim artık Oğuz Sarvan'dan. İçe kapanmak yerine biraz daha dışa dönmelerini beklerim artık. Onlar dışa dönebilecek kıvamdalar da, dışarısı onları içine alacak kıvamda mı acaba?.. O da ayrı bir soru... Tek merak ettiğim şey, onların nasıl çift kale yaptığı ve nasıl maç seyrettikleridir... Yıllardır ben de tuzağa düşmüş bir "hakem-savar" idim... Artık bir "hakem-sever" oldum 5 gün önce... Urfa'da bayram havası var Çadırlar kurulmuş sarı-lacivert ve bordo-mavi... Konuklar evlerde ağırlanıyor... Bugün bayram var Urfa'da. Tek sorun, "niye 6000 bilet" diyemeyen ve alenen yapılan karaborsaya engel olamayan emniyet yetkililerinin refleks sorunu. Onun dışında Vali ve Belediye Başkanı ellerinden gelenin fazlasını yaptılar ve bu kente bir Avrupa Şampiyonası maçı alabileceklerini kanıtladılar. Gerisi saha içindeki "terbiyeye" kaldı... Standardizasyon Bir görüntüye takıldım kaldım cumartesi gecesi... Fenerbahçe-Eskişehirspor oynuyor ve Alex müthiş güzel bir gol atıyor. Kameralar şeref tribününe dönüyor. Solda Eskişehirspor Başkanı Halil Ünal donuk bir ifadeyle durumu izliyor. Ortada Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım mutlu ama ölçülü bir ifadeyle gülümsüyor. Sağda İstanbul Valisi Muammer Güler alkışlıyor... Son görüntü, en güzel ve doğal olanı. Her ne kadar 5 takımlı bir ilin valisi olsa da; ya tutuğu takımın golünden mutlu, ya da golün güzelliğinden. Alkışlaması işin doğal olan tarafı... Doğal olmayan ne biliyor musunuz?.. Gaziantep'te, yani ligde tek takımı olan bir Valinin, kentinin takımının attığı golü alkışladığı için konuk ettiği takımın başkanından "otur yerine" zılgıtını yemesi... Bu aynı Halil Ünal'ın, aynı sözcüğü İstanbul Valisi için kullanması kadar abestir... Bu kıyaslamayı yapmayan, ıskalayan veya üzerinde durmaya korkanların standardından nasıl söz edilebilir?.. İyi haber kötü haberdir Yani... İyinin haberi çok geçerli bir haber değildir, şeklinde algılıyorum bunu ben. Kötü bir şeyin haberi ise çok çarpıcı ve çekicidir, diye algılıyorum. Mesela... Cüneyt Çakır'ın yarı finali için yer yerinden oynamalıydı. Bu iyinin haberiydi ve o nedenle küçücük kaldı, kaybolup gitti toz duman içinde. Oysa Murat Şahin, İvesa, Leo Franco ve Ankaragücü İkinci Başkanı Atalay'ın söyledikleri "kötünün" haberiydi ve çok meşgul etti bizi. Yayıncının, öncelikle "kötünün haberinin çekiciliğinden" vazgeçmesi gerekiyor. Yani... Madem öyle, kalan bütün kritik maçları verin Cüneyt Çakır'a, olsun bitsin bu iş. Sonra da Federasyonun başına getirirsiniz, herkes sağ ve selamet!..