Meltemden fırtınaya geçiş...

A -
A +
Ne değişti? Bir kere oyuncuların bir langırt masasında demire dizilmiş ve refleksleri ile duyguları hapsedilmiş olmanın ötesine geçmelerine izin verildi...
Birer insan, birer genç adam oldukları hissettirildi kendilerine...
En tepeden, yeni başkanın ve altındakilerin pozitif duruşları söylemleri bir anda onur ve gurur meselesine dönüştü...
Kaliteleri hatırlatıldı kendilerine...
Öz güvenleri bir aynayla gösterildi bu delikanlılara...
'Siz ıslıklanacak adamlar" kategorisinde değilsiniz dendi...
Birbirlerini bir anda sevmeye başladılar, bir hedefe odaklandırıldılar ve en önemlisi anlayacakları dilden konuşulmaya başlandı Florya'da ve soyunma odalarında...
İşin teknik tarafı 
Ne değişti?
Sonra hemen oyuncuların oyun anlayışlarına uygun bir modele dönüştürüldü oyun stratejisi...
Öne oynamak başladı...
Selçuk daha özgür kılındı sahada ve o da rahatlıkla duran topların başına gelmeye başladı. Duran topta bile en fazla 4 kişi gidilirken rakip ceza alanına, pozisyon için bile 6-7 kişiyle gidilir oldu...
Burak iki adım geri çekildi, iki forvete çıkıldı ve pres ağırlığı Umut'un omuzlarına yüklendi.
Birdenbire 4'e 4'er yiyen Muslera, deplasmanda bile gol yemez oldu...
Çıkan çemkirmeden çıkar, giren koşa koşa katkıda bulunmaya gider oldu...
Emre Çolak ve Sabri dinamizmi ile öne giden anlayış, son iki yılın defansı tedavi etmeye geldiğini sanan ve 'Türkler savunmayı bilmiyor' diyerek yüzümüze tuhaf bakan İtalyanlara karşılık, takım önde oynar oldu...
'Madem savunmayı bilmiyoruz, biz de hücumu çok iştahlı yaparız' öğretisinin bize daha uygun olduğu yaşanmaya başlandı...
Sıra tribünlerde... 
Ne değişti?
Taraftarı tekrar takımla bağlarını onarmaya başladı, yenilse de destek verdi bir Şampiyonlar Ligi maçında; çünkü gördüğü oyunu sevmeye başladı iki yıl sonra...
Üç hafta önce Galatasaray futbol takımı "sakın gelmeyin, seyredecek pek bir şey oynamıyoruz" diyordu...
Oysa şimdi...
"Koşun gelin, bakın ne biçim oynuyoruz" diyor...
"Passolig'miş, E-Bilet'miş dert etmeyin, fazla kafaya takmayın gelin ve bize destek verin" diye mektup yazıyor tribünlerine...
Sadece demem o ki; maçın içinde olanlarla en az ilgilenen taraftar profili Galatasaray'dadır. Fenerbahçe ve Beşiktaş seyircisi maçın içindedir, rakibi bozar ve hakemle oynar. Sürekli etki altına alır oynanan oyunu...
Galatasaray taraftarı ise şarkı söyler, tabela kötü bir durumu gösteriyorsa da o zaman biraz hakemle oynar ve hemen ardından başlar kendi oyuncusunu hırpalamaya...
Bunu düzeltsin istiyor oyuncu grubu...
Kısaca...
Neler değişti, onu yazmak istedim...

POST-İT
Bir duyuru daha!
Hani "hakemler formsuz" deyip duruyoruz ya...
Bence formsuz filan değiller...
Sadece bazı statlarda ve bazı takımlar için düdük çalarken "formsuz olmaları" gerekiyor.
Çünkü o takdirde tekrar maç alabiliyorlar...
S-ÖZ: 
"Köpeklerin kardeşliği aralarına bir kemik atılana kadardır..." Hazreti Mevlana

Ne zaman ki; bir hakem lehimize hata yaptığında "hakem de insandır hata yapar" ve aleyhimize hata yaptığında "bu hakemlerle bu lig bitmez" sendromundan çıkacağız, işte o zaman kurtulacağız...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.