Memleketin boy manzaraları

A -
A +

G.Saray aç evin tok kedisi gibi yokluktan tırmanışa geçerken, F.Bahçe varlıktan düşüşe her nasılsa geçmeyi becerdi. Bakmayın Rize'deki galibiyete. Appiah'a verilen 8 milyon euro takıma biraz fazla gelmiş her halde. Zaten daha Anelka'yı hazmedememişlerdi. Topçu tilki gibi zekidir. Toptan başka bir şeyden anlamaz ama, şeytani bir tarafı vardır. Appiah'ın birkaç pasına yalandan koşan Ümit Özat, aslında Ganalı'yı pas hatası yapar duruma düşürmekte beis görmez. Bu kıyaslamanın içinden kendi küllerinden doğan G.Saray ile, iki yerli hoca faktörüyle lige ağırlığını koyan Trabzonspor ve Beşiktaş zaten sıralamanın üstünde yerini aldı. F.Bahçe ise Daum farkıyla geride... Şimdi gelelim gollerin manzarasına... Ailton'un Denizli'ye ve G.Birliği'ne attığı iki golü şöyle bir hatırlayın. Adam kale ile topu aynı doğrultuda buldu mu vuruyor. Futbolda sade ve basiti yapmak "yüksek teknik" ister. Futbol gereksiz teknik gösterisini reddeder. Röveşata veya uçan tekmeyle gol kaçırmak yerine, çerçeveye doğru topu dürtmek; gol demektir. Sadesi ve basiti zordur golün, üstelik hüner ister... Mesela Necati bulur bulur atamaz, Ailton bulamadan atar. G.Birliği maçında daha Youla'nın pasını kontrol ederken, kaleci Gökhan'ı "pastanede kız keser gibi" kesen bakışları, daha köşeyi tercih etmeden Brezilyalı'ya ayak değiştirmesini emretti. Sağı ile daha rahat vuracağı topa, zaman kazanmak için soluyla vurmayı tercih edince, kaleci Gökhan da ilk hamleyi yapmış oldu ve o anda öldü. Sağ ayağı ile çok sert bir vuruş yapması gerekirken, solla dürttüğü top direğin içinden ağlara gitti. Denizli maçında sol alt köşeye, Ankara'da sağ alt köşeye iki adet "uyduruk gibi görünen ama üst beceri isteyen" gol yaptı. İşte anlatmak istediğim bu farkı ancak çok sağlam bir "fundemental" sağlayabilir. Aylardır atlatmak istediğim farkı iki haftada iki örnekle izah ediverdi Ailton. Burada kaybeden, gol vuruşunun sadeliğinde gizlenmiş hünerden bihaber olan Necati, kazanan gittikçe üstüne koyan ve artık başarıyı "pastane köşelerinden yakın direk diplerine" taşıyan Ümit Karan oldu. Hasan ise bir başka manzara sunar. Son iki senedir "camı bile olmayan bodrum katı" kadar karanlık, ama son üç maçtır "robocop ile terminatör arası" bir şey olup çıkıveriyor. Hasan bir fenomendir. Topla ya sevişir, ya kavga eder. Normal ilişki kurabildiğinde ise topu, maçı ve rakibi esir alır. Hocasını da sırtına alır. Nobre ise hep işin hilesinde. Topla rakip arasına bedenini sokar, iten ve kakan o olduğu halde sarı-lacivert formaya sığınarak golcü apoletiyle dolaşır. Eliyle bile okkalar, çünkü basın nasılsa görmezden gelecektir. Nobre o golle rütbe alırken, aynı golü Rizeli Okan F.Bahçe'ye atsaydı neler olurdu düşünebiliyor musunuz? Golcü rütbesinin küçük takımda oynayanlar için "nankör", büyük takımda oynayanlar için "bonkör" taraflarına dikkati çekebildim mi? Nankör kaderliler Anadolu'ya gizlenenlerdir... Bonkör karakterliler ise büyük takımlarda gözlenenlerdir. -------------------- S-ÖZ İnsanoğlu; her şeyi bildiğini sandığı andan itibaren yeni bir şey öğrenme şansını kaybetmiş demektir. (Ü.Aktan) ---------------- Farkın farkında mısınız? Ben bu yıl hakemleri farklı buluyorum. En azından gülüyorlar. Ellerini oyuncunun omuzuna koyabiliyorlar. İnsani ilişkileri hissettirebiliyorlar. Adam atarken bile "özgüven giyinmiş zarafet" içindeler. Eskinin "ben size nasıl oynayacağınızı göstermeye geldim" mesajı yerine "ben de oynamaya geldim" mesajını koyabildiler. Tolerans bu şekilde artınca Metin Tokat'a da kızamadım. Semih, boş kaleyi nasıl ki göremez ve atamazsa, yani hata yapma hakkı sınırsız ise Tokat da elle oynamayı göremeyip çalamayabilir. Aslında oradaki sorun yardımcısı Ekrem Kan'da. Penaltı olmadığını çok güzel süzen bir çift göz, aynı mesafe ve aynı açıda Nobre'nin elle oynamasını göremedi. ---------------- Bahis mevzubahis Ahmet Çakar, bahis mevzuatında teknik ve psikolojik bilgi ve birikimini o kadar güzel anlattı ki; muttali oluverdim, nasıl oynandığını bile bilmediğim bir oyunun en ince ayrıntıları sıkıntılarına. Geçen salı, psikanalitik değerlendirmeleriyle yazdığı köşe yazısı, oluvermişti akademik bir makale... Bir de Levent Tüzemen'in "iki ezeli rakibin acımasız dayanışması!.." üzerine yazdığı yazı. Milan - İnter örneği, Buffon'un anlamı, Kaka'nın kokusu gibi bir harman sundu bana. İkisi de ukalalık değil, aydınlatan iki spor yazısıydı. Elinize sağlık Ahmet ve Levent kardeşlerim. --------------- Aspat Beach Bodrum'un Akyarlar yolu üstünde 2 bin 400 yıllık antik Termera Kenti'nin limanı bir Türk'ün eline geçmiş. 2 bin küsur yıllık limana, Murat Balkan bir tesis yapmış. Buraya kadar her şey normal ama çok önemli bir farkı vurgulamak istiyorum. Murat Balkan ODTÜ'lü ve bir kimya öğretmeni. O geniş araziyi vaha gibi işlemiş ve sonunda bir "açık hava resim ve heykel müzesi" haline getirmiş. Üstelik de atölyelerde ülkenin üst düzey sanatçılarını ağırlıyor ve eserlerini sergiliyor. Orada geçen zaman "Biiç" konusunda sadece uydur - kaydır mankenlere ve playboy özentilerine yaslanan öteki 'Biiç'lere örnek olsun diye kulağınızda kalsın istedim. Eğer Bodrum'a hâlâ "adam gibi gitmek" isteyen varsa mutlaka Murat Bey'in Aspat Beach'ine uğramalı, güneşin tadına bakarken sadece bedenini değil, beynini de yıkamalı. ----------------- POST-İT Rize maçından sonra "geçen yıla göre sadece iki puan gerideyiz" dedim ve herkes güldü. Sonradan Koch söyledi. Geçen sene lidermişiz, bu sene iki puan daha koysak üstümüze yine çok gerideymişiz. Gülenleri başkana şikayet et. (C.Daum) --------------- Şallı'nın YKM'si Hiç sanmıyorum. Koskoca Yeni Karamürsel Mağazası bir kocanın karısı adına öykünmesine alet olacak kadar hafifleyemez. Ebru Şallı'nın kocası Harun Tan, YKM'nin, Ebru Şallı da kocasının imkânlarını kullanarak benimle yapılan röportajların yayınlanmasını engelliyorlarmış diye bir söylenti dolaşıyor ortada. Hiç sanmam... Bakın ben hâlâ hapis değilim, ama ne gazetelere faks geçenler, ne de onu yayınlayanlar hâlâ "sen bize yalan haber yaptırdın" diyemiyor. Ebru hanım!.. Ben hayatımı göğüs kafesinden gelen sesim ve nefesimle ve de dimdik duran beynimle kazanıyorum. Sizin ise haber okumaya boyunuz hâlâ yetmiyor. -------------- Tepedeki Üç Büyük, Ailton, Hasan Şaş ve Yattara ile "oynarken eğleniyor". F.Bahçe ise "oynarken geriliyor". Üstelik davul gibi ve mesafe olarak...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.