Merdiven çıkarken ciklet çiğnemek

A -
A +

Her hangi bir ülkede 300-500 milletvekili, 35-40 bakan, binlerce genel müdür, yüzlerce medya yöneticisi herkesin içinden bulup çıkarabilirsiniz. Ancak sokaktan çevrilip mesleğe atananları (!) bir yana koyarsanız, eğitimli ve işinin ehli maç spikeri 20'nin altındadır yıllardır. Maç spikeri eleştirenlere bir tavsiyem var. Biriyle bir odaya kapanıp 1.5 saat muhabbet etsinler ama lütfen dilleri sürçmeden ve mantık hatası yapmadan. Ya da, caddede yürüyüp karşıdan karşıya geçen birini 90 dakika değil, 90 saniye anlatmaya çalışsınlar. Ondan sonra maç anlatabilen birini eleştirsinler. Merdiven çıkarken ciklet çiğnemekten aciz olup, halk adına TV bilir kişiliğine soyunan ve kendilerinde olmayan ama kendilerine her nedense "verilmiş" olan haksız bir yetkiyi kullananlar, önce "hatasız" bir şekilde 90 dakika muhabbet edip edemediklerini bir test etsinler, sonra bu çok teknik ve çalışmayla yeteneğe bağlı konuda ahkâm kessinler. Bir odaya kapansınlar, 1.5 saat süreyle kendi seçtikleri bir kitabı; bizim kadar hızlı olmaya bile gerek yok, sadece okusunlar. Esnemeleri, çaylarından bir yudum almaları, kafalarını sağa sola kütürdetmeleri, arada bir iki sigara içmeleri iznini de verelim. Ancak gözlerini ayırmayacaklar ve azıcık sesli okuyacaklar. 90 dakika çok uzun gelir ve yapamazlar... O süre; gözlerinde öyle bir büyür ki, kaçmak isterler. Biz bunu bir saniye sonra ne olacağını kimsenin bilmediği bir konumda ve "hiç özgürlük" şeklinde yapıyoruz. Üstelik kulağımıza birileri de sürekli bir şeyler söylüyor. O söyleyeni "dinleyip ama duymayıp" konuşmaya çalışmak, bir öksürük parçasını veya bir hapşırığı, bir kaç dakika erteleyerek konuşmaya çalışmak, o arada kağıda not almak, süreyi kontrol ederken önümüzde olanları kaçırmadan konuşmaya çalışmak. İşte bunları yaparken kalemi eline alıp 1.5 saatlik bu eylemin içinden bir cümleyi seçip, çala kalem sallayanlar bir odada 90 dakika kitap bile okuyamayanlardır. Biz orada çocukluk anılarımızı anlatmıyoruz... Bir saniye sonra olacakları, oynayanların, hakemin ve anlatanın asla bilemediği bir şeyi anlatıyoruz. "Sokaktan çevrilip de gel maç anlat" denilenlerin bu konuyla bir ilgisi yok. Ben meslek erbabından bahsediyorum. Merdiven çıkarken ciklet çiğneyebilen, 5 topu iki eliyle atıp tutarken saati söyleyebilen, o arada kişisel sorunlarının tümünü ertelemiş yoğun konsantrasyon içindeki ustalardan söz ediyorum. Yorumcu, muhabir, yönetici ve TV eleştirmeni ise her şey bittikten sonra işini yapıyor. Veee... Bir İlker Yasin, bir Gökhan Telkenar, bir Yalçın Çetin, Erdoğan Arıkan ve Levent Özçelik, bir Ercan Taner, iki Melihler ve Öztürk Pekin, bir Okay Karacan, bir Ertem Şener, bir Murat Çimen ve ismini atladığım ama "erbabdan" olanlar kolay yetişmiyor. Onları üzüm bağından toplamıyoruz. İsteyen herkes TV eleştirmeni olabilir veya yapılabilir, ama maç spikeri olamaz... > S-ÖZ Tuvale sarı bir nokta koyup, "Bu güneştir" demek sanat değildir. Sanat, tuvaldeki sarı bir noktaya bakan kişinin güneş olarak görmesini sağlamaktır. (Pablo Picasso) (NOT: Bu güneştir diyen G.Saray, noktayı güneş zannettiren de F.Bahçe olarak kabul edilsin lütfen) > POST-İT Kayserispor üzerinde oynanan, benim dikkatimi çeken ve son iki haftadır netleşen bir oyun var. Bir zamanlar G.Birliği de aynı yoldan engellenmişti. Rahat bırakılırsa Kayserispor Şampiyonlar Ligi'ne koşuyor. Yani... Şimdi de onun önü kesilmeli!.. > İsviçreli dansözler Lubos Michel bizi yaktı. Görevini yaptı. Penaltımızı çaldı. Hemen ardından 3 gün içinde Şampiyonlar Ligi'nde "Baba" maçını verdiler. Bleeckere bize raks etti. İsviçre'ye gerdan kıra kıra bize kıydı. 3 gün sonra Şampiyonlar Ligi'nde o da "Baba" maçını aldı. Blatter gerdan kıranlara para yapıştırdı. Peki biz ne demiştik? "Çaldılar ve kıydılar" demiştik. Hırsızlar rütbe aldı, hırsızı ihbar edenler mahkemede sigaya çekiliyor. Gaspçılar değil, gasp edilenler yargılanıyor. Köpekler değil, taşlar bağlanıyor. > Büyük Fener'in uçan halısı F.Bahçe'nin gücünü, hakkını ve büyüklüğünü kabul etmeyen çarpılır. Bunu başta söyleyelim de sonra eleştirimizi yapalım. Son üç günde oynanan iki maç açıkça gösterdi ki, Başkan Yıldırım'ın hedefi ile Daum'un hedefi birbirine tamamen zıt. Daum biliyor ki, "Çak Cimbom'a ve her şey unutulsun". G.Saray'ı yenmek şampiyon olamamayı bile tolere eder. Her şey halının altına atılır. Cimbom'a altı gol attığı sezonda 7. olmayı bile acıya değil, bayrama dönüştürür. Ama herkes biliyor ki, aslında Daum kazanmıyor. Başkan Yıldırım'ın gücü, zaman zaman dozunu kaçırdığı efeliği ve hatta dayılanması, taraftarın mükemmel organizasyonu ve takıma kattıkları oyuncuların yetenekleri, kimilerinin de sihirbazlığı ile Türkiye'de işi hallediyorlar. Öyle olduğu için de sınırı geçince halt ediyorlar. Yönetim, Milan maçında "Türkiye'yi madem ben hallediyorum, Daum da madem Avrupa'yı halledemiyor, ben de benim hedefimi halledecek olanı aramayı sürdürürüm" dedi. Paul Le Guen ziyareti bunun eyleme dönüşmesidir. Daum'un düşü yok. Milan'a tek forvet, G.Saray'a iki forvetten anlaşılıyor ki, Daum'un düşleri renkli bile değil. "Düşlerin gerçek olabilmesi, peşine düşecek cesaret varsa mümkündür." G.Saray galibiyeti halının altına süpürülen yeni hayaller mi acaba?.. > Çarşı yok, Beşiktaş şampiyon Artık belli oldu ki, Beşiktaş sahası kapatıldığı anda şampiyonluğa ortak olur. İçerde takımına, "harala gürele" bir maç oynatan Çarşı Grubu, tuhaf ve gergin tezahüratını kestiği anda ve oyuncuların, "birbirini sevenler" arasından seçildiği taktirde Beşiktaş şampiyonluğa ortak olur. Stadı bırakıp salona geçen ve basket takımının peşine düşen Çarşı Grubu, yakında basketçileri de bozar diye korkmuyor değilim. > Florya basan Türkiye'nin şu anlık en iyi ikinci takımı Galatasaraylıların içi rahat olsun. Arkadan gelen takım da sarı-kırmızı!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.