"Monsieur Gentille" öldü...

A -
A +
Adamlık can çekişiyordu. Sevimli oyunun en asil ve son temsilcisi, maçı anlatanın "Ahmet efendinin sağ cenahtan başlattığı hücum" diye cümle kurduğu dönemin son örneği, yan yana maç seyredebilme neslinin tükendiği dönemde elimizde kalan son örnek, rakibinin elini sıkabilen son "gentilhomme", camiasından nemalananların arasında camiasının kendisinden faydalanmasına ve kendisini tüketmesine izin veren "türünün en iyi örneği" öldü. Adamlığa yeni bir kalibre vermişti... Kulüp yöneticiliğinin level atlamasının nedeniydi... Ümraniye'de uğruna saygı duruşu yapılabilen, Samandıra'dan "sıcak ve içten" taziyeler alabilen biri gitti. Bizlere dünyanın "verilemeyen ve verilen penaltılardan" ibaret olmadığını anlatarak gitti. Yaşamın, "hakem kararlarından" daha basit bir şey olduğunu anlatabilmek için kendini helak ederek gitti. Larousse "Gentille" kelimesinin karşılığına; bilen bilir "agreable" ve "noble" kelimelerini koyar. Hoşlanılacak kadar cazibe merkezi olduğunu "asalet" kelimesini kullanarak anlatır. Ama Larousse az gelir Özhan Ağabey'e... Giderken, gittiği tarihi seçerken öyle bir ana denk getirdi ki; bir büyük derbinin öncesinde, yorumlarıyla ortalığı iyice bulandıran ve Galatasaray'ın ve Rijkaard'ın karşısında sakınmadan ve gizlemeden yiğitçe (!) duran Ahmet Çakar'a bile çok önemli bir söz sarf ettirerek gitti. Özhan Ağabey'le mahkemelik bile olan Çakar, tam derbi öncesi darbelerini indirmeye hazırlanırken gelen haber üzerine şu cümleyi sarf ederek Özhan Ağabey'in "masum ve temiz" başkanlığına teslim oldu... Şöyle dedi "Ahmet Çakar" dostum: "Yemişim derbiyi..." Ülkenin gerim gerim gerildiği en kritik derbinin öncesinde, pazar gecesinin bir büyük buluşma olduğunu, bir büyük patlama değil, anlattı gidişiyle. Pazar gecesi eğer bir kişi küfür ederse, bir kişi sahaya bir küçük su peti atarsa, bilin ki o bir hayvandır. Hayvan severim, o nedenle hayvanı alıp "odundur" diyorum. Doğayı da severim o nedenle odunu da alıp ona "zaten yoktu" diyorum... Bütün beyaz davetlerin, fair-play özentilerinin hep Ali Sami Yen maçlarının öncesinde yoğunlaşmasından bıkmıştım. Kadıköy öncesinde hiç açıklama yapmayan Valimizin bile bu konuyu son yıllarda hep olduğu gibi yine ve yeni bir Ali Sami Yen maçı öncesinde "pişirmeye" çalıştığı anda geldi Özhan Ağabey'in ölüm haberi. Bu kez oyunu yarıda bıraktıran rahmetlimiz oldu. Pazar gecesi Özhan Ağabey'in ruhu için oynanmalıdır... Sonuç hiç umurumda değil. Senede bir kere, sezonda bir gece için, sadece iki saat için örnek olmalıdır Galatasaray taraftarı. Sonucu ve rakibi bırakıp, hakemi unutup bir başka duruş, bir farklı soğukkanlılık, bir özellik, bir asalet göstermelidir. Büyüklüğünü kanıtlamalıdır... Sağlığında anlayamadığımız Özhan Ağabey'i, öldüğünde anladığımızı göstermelidir. 30 bin kişi, o gece şunu söylemelidir: "Yemişim derbiyi..." POST İT: Özhan Ağabey'in Bursa'sı da koşuyor. Onların "bir büyük" olduğunu, sistemi etkileyebildiklerini ve bunun "şampiyonluk" için en önemli gösterge olduğunu son maçın sonunda anladım: "İvankov'un hareketine penaltı çalamayacak bir atama" yapılmıştı oraya, diğer büyüklere yapıldığı gibi... Kongreyi de rektifiye etti Özhan Ağabey, giderken bir başka döneme de denk getirdi hayatının son hamlesini... Kongreyi yeniden düzenledi... Hafiften gerilen ortamı sakinleştirdi, Galatasaray sevgisinin paylaşılabilecek bir şey olduğunu, paylaşıldıkça çoğaldığını göstererek gitti. Vasiyeti ile bir başka ders daha verdi. İstanbul'a ve kulübe getirilmek istemedi. Kulübünden öndeydi lisesi. Liseye gelirdi cenazesiyle ama lise ile kulübün arası 300 metre. İnsanlara zahmet vermek de istemedi. Onu üzenlere bir mesaj verdi ölümüyle: "Önce Galatasaray Lisesi" dedi son hamlesiyle... S-ÖZ "Gerçek büyük adam, büyük olduğunu hiç söylemeyendir..." William Hazell Manipülasyon Caner'in verilmeyen sarı kartı, Emre'nin verilmeyen kırmızısı ve başkanın soyunma odası baskınından daha fazla süre aldı ve o anda bir kez daha anladım ki, karar verilmiş çoktan. Caner'in 4 açıdan tartışıldığı yerde, soyunma odası olayı iki dakikada geçiştirildi. Ali Sami Yen Stadı'nda Adnan Polat soyunma odası önünde hakeme aynı şeyleri söyleseydi, şimdi neler izliyor ve dinliyorduk acaba?.. Polis kayıtları tribünden düşen genci yakalarken ve servise koyarken gösterdiği özeni, soyunma odası koridorlarını yansıtan görüntüleri kendine sakladı ve durumu "kamufle" etmiş oldu. Kamufle ederken "manipüle" etmiş de oldu... Öyle değil mi sayın Valim?.. Cüneyt Çakır ve Hüseyin Göçek benim zirve isimlerim. Ancak, Kadıköy'e çoook uzun zamandır verilemeyen bir hakemin Ali Sami Yen'e verilmesi bile bir mesajdır. Çakır, her deplasmana çıkanın en çok istediği hakemdir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.