Bizim ilk maçta yapmamız gereken her şeyi onlar yaptı. Grup belli olduğu anda nokta hedef Bordeaux maçıydı ve daha ilk maçta kucağımıza gelmişlerdi. Biz de bütün gücümüzle yüklenip, defansı bile ileri çıkarıp 20 dakika basmamız gerekirken, oyunu gevelemiştik. Al işte sana Bordeaux Mösyö Gerets... Başlama düdüğüyle birlikte fena halde yüklendiler. İki yakamıza yapışıp, "Avanta alacağı borçluyu yakalamış çek senet mafyası gibi" gırtlağımızı sıktılar. Mondragon olmasa, 20. dakikada 3 olurdu. Neyse ki, Sabri'nin tarafına saldırdıkları bu bölümü tek golle geçtik. İlk yarının ortalarından sonra çıkmaya başladık. Maça ortak olacakmış gibi bir tavır gösterdik. Kazanmak için "niyet" vardı ama "diyet" tabelaya işlenmişti bile... Bordeaux öne geçer geçmez işin tiyatro kısmını öne alarak, sadece uzun atıp G.Saray defansında hasbelkader ikinciyi arıyordu. Biz ise kalabalık geliyor ve yükleniyorduk. Ancak hünerli ayaklar, muhteşem bir top kaybıyla oynayınca ve final tercihleri "öylesine paslarla" kullanılınca, topu içeri sokacak şansları kullanamadık. Tek şut attık, o da Arda'dan. Kaleye doğru vurmadan kazanamazsınız ki... İkinci yarı ise bir rezaletle başladı. Cihan felaketi ve Tolga garipliğini pahalı ödedik. Sersem tavuk gibi bir Cihan ile, zıvanadan çıkmış bir Arda ve tabii ki teknik kadronun ucube seçenekleri, oralara kadar bordo gitmiş bir takımı mosmor geri getirdi. Mağlup olmanın ötesinde, bir de kalktık mahçup olduk. Geçen yıl Tromsö felaketi ve bu yıl Bordeaux skandalı... Avrupa'sız kalmanın ve ülkeyi Avrupa'da öksüz bırakmanın tek nedeni ve müsebbibi Erik Gerets ile birlikte Fransa'ya giderken, "beraberlik bize yeter" diyenlerdir. Şen ola Gerets, şen ola...