Muhafazayı kâr saymak

A -
A +

----------------------- Bu akşam ve yarın gece iki büyük virajı dönüp, Hırvatistan karşısındaki en önemli kavşağa gireceğiz. Son haftanın iki lig macerasından hareketle bu maçların nasıl olabileceği konusunda fikir yürütmek isterim. Malumunuz; "maç oynanırken sadece hakem, maç bitince herkes haklıdır" diye veciz bir söz vardır... ----------------------- Çevremizde olup bitmekte olanlar hakkında en fazla "bilgisi yok ama fikri çok" davranabildiğimiz konumuz, sevgili futbolumuz değil mi Allah aşkına... Bu konuda tutucu, kalıpları aşmakta tereddüt içinde, yeniliklere kapalı, körün bellediği gibi değneğinin götürdüğü yerin ötesini araştırmayan bir millet değil miyiz Allah aşkına... Doumbia ile Wagner en iyi yaptıkları kontra çıkışlar için gelecekler Avni Aker'e ve Giray ile Glowacki ne kadar yeterli olacak sizce? Oraya bir fazlası ise ortada bir eksik olmasa bile iç sahada "zorunlu tek forvet" durumu oluşturmaz mı Allah aşkına... Araya toplara patlayan Burak için "en ters rakip" CSKA ve bize gereken; topu biraz tutup Colman'ın süratine uygun çıkış için zaman kazandıracak biri daha, o da yok... Partner koysanız yanına, geriyi bire bir bırakacaksınız. Topun kendisinin de bir şeyler yapması gerekmiyor mu bu gece Allah aşkına... Beşiktaş ise daha kolay bir yoldan yürüyor. Kiev'deki "tuhaf ve yetersiz" oyun ve kadro seçimi bile puanı kapıyordu ama hocasının en uzaktaki adamı oyundan alıp, ona da "yavaş gel aslanım" diye bir işaret çaksa grup şimdi bir başka manzaradaydı... Yabancılara heykel önerelim... Bizim çocukları erken gömelim... Tuhaf adamlara tazminat ödeyelim... Kılı dönsün oynamasın... Gezdirelim onu sabahlara kadar... Sabaha karşı gazetecimize saldırtalım. Bizim çocukları da kız arkadaşı üstünden madara etmeye çalışalım... Nedense muhafaza durumunu kâr sayan futbol ecdadımız, Samandıra'ya Alex'in heykelini önerir de Zeki Rıza Sporel'in bir resmi yoktur tesislerinde... Burak rozet olur sadece, ama biri çıkıp ona "hırsız" demekten çekinmez esas "emek hırsızı" ve maçtan çalmaya çalışan Q7'si varken... Şimdi biz nasıl Avrupalı gibi olmaya çalışacağız bu gece ve yarın gece Allah aşkına? Ey okuyucu Herhangi bir takımdan bir başka takıma transfer olan bir futbolcu da çıksın desin ki: "Valla kendi halinde küçük bir takıma transfer oldum. Hiç yoktan iyidir!" Hayata böyle bakan bir futbolcumuz olacak mı?. Yine yeni yeniden Kendini yenilemezsen seni yenerler... Bunu futbolu keşfedenler söylüyor, ben değil. Hikmet Karaman, Güvenç Kurtar, Yılmaz Vural ve diğer birkaç isimin kendini yenilemekte eksik kaldığını düşünenler var. Abdullah Ercan, Abdullah Avcı, Kemal Özdeş ve benzeri isimlerin de kendilerini ve dolayısıyla takımlarını yenilemekte ve oyunlarını geliştirmekte olduğunu söyleyenler var. Bu isimler gençlere şans vererek kısır bütçelerle oyunlarını da geliştiriyorlar... Milli alt yapılarda geçen zamanlarında ellerinde oluşan "yetenekli ve genç oyuncu" portföyünü çok iyi kullanıyorlar. Gelecek onların galiba... Terim, Güneş ve Denizli'yi ise bu skalanın dışında tuttuğumu özellikle belirtmek isterim. Fayton yazıları... Bu haftanın şakası Nazım Fıstıkçı'dan geldi. Otomobil keşfedilmeden önceki fayton arka yazılarını araştırmış: - O şimdi yeniçeri! - Hatalıysam tiz kellem vurula... - Tek rakibim Hezarfen Ahmet Çelebi... - Kıroyum, ama akçe bende! - Faytonunda yer yoksa bana güzelim, ben at üstünde de giderim... - Paşa babam sağ olsun. - Akıncısın dediler kız vermediler. - O şimdi sadrazam. - Fetihlerin ustasıyım gözlerinin hastasıyım... - Alırım faytonunu... - Havan kime sultanım? - Babadan oğula değil, alın teri... - Rahmetli de şahlanırdı... S-ÖZ: Yadigar Ergüden "Her futbolcu bir gün golü tadacaktır!" Milli Takımı sırtlayacak olan sokak çocuğu Sabri, mahallenin kabadayısı Emre ve "emek hırsızı" Burak olmasa futbol güzelleşir miydi?.. Oynamazlarsa tur atlama şansımız var mı?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.