"Bir kaleci daha ne yapsın? Her maç Riekerink Bey kenarda oturup maçı seyrederken, bu çocuk tek başına set çekiyor rakiplere…"
Maçın hikâyesindeki ‘esas oğlan’ Muslera’dır ve ülkemiz için gerekenleri hemen yapmalıdır… Oysa maç başlarken hayaller ne kadar da güzeldi Galatasaray için...
Puan cetveli ligi getirmiş yeniden başlar duruma. Kasımpaşa can havliyle, Galatasaray ise ya sahaya atacağı havlu haliyle, ya da üç alıp ligi baştan başlatacağı bir galibiyetin hayaliyle çıkmıştı sahaya...
Hayal kurmak bedava ama gerçekleştirmek emek ister...
Erken gelen bir golün ötesine geçelim şimdi. Topu bir türlü kendi egemenliğine alamayan Galatasaray’ın rakibinin güçlü olması halinde mutlak bir puan kaybı manzarası vardı ortada. Sadece Serdar Aziz’in ne denli ‘mutlak gerekli’ durumunda olduğunu söyleyebilirim hatalar yapmış olsa da...
İlk yarı Galatasaray’ın önde olmasına rağmen ‘hamamda söylenen şarkılar’ kadar gürültücü ama o kadarda suya yazılan yazı gibi cılız görüntüsüyle geçildi...
Genel görüntü ‘arkadakilerin öndekilere attıkları toplar’ şeklindeydi... O mesafe ise 70 metre olunca ortaya ‘bloklar arasındaki bağlantının’ özürlü olduğu durumu çıkıyordu doğal olarak…
Bu durumda yenilmesi mukadder olan gol de yenildi tabii ki...
Ardından atılması kaçınılmaz olan bir ‘kısmet’ golü ile maç tekrar Galatasaray’ın kucağına bırakıldı. Ama bunu reddeden bir Yasin saçmalığı ve kaybettiği bir topun dönüşü maçı ateşlere attı. Dua etsin ki Yasin; kalede Muslera var... Bu dakikaları seyreden ve sahaya hiçbir müdahalesi olmayan Riekerink’i de eleştirilerin tam ortasına oturtuyorum…
Bu takıma saçlarına ak düşmüş iki üç Sabri daha gerekiyor...
Özet olarak şunu söyleyebilirim ki; bu takımın bir SİNAN GÜLER’i yok...
Maçın adamı: Muslera. Hiçbir şey yapamayan takımın çok şey yapan oyuncusu.