Mutsuzluk... Umutsuzluk...

Beşiktaş'ın başındaki dert, velinimeti olarak başının üstünde taşıması gereken taraftarıdır. Ben, bunu bir önseziden çok, bir teşhis olarak algılıyorum. Sevmekten öldürecek kadar çok sevginin tutsağı durumundalar ve kendi nimetlerinin yeteri kadar velisi olamıyorlar. Onların bir maç içinde bir an, ya da bir sezonun bir yerlerinde düştüğü umutsuzluk, ilgili herkesi mutsuzluk ile kelepçeliyor. Küfür edeceksen gelme..." Ya da... "Gerilip sinirleneceksen hiç gelme..." Ya da... "Üç kuruş verip üç yüz kuruşluk zarar vereceksen sana ihtiyacı yok sahadakilerin..." Görünen o ki; para verip kendine işkence eden bir grubun "mazohist" ezadan zevk aldığı ve bunun acısını hemen ve acilen birilerinden çıkarmaya çalıştığıdır. Burada sorgulanması gereken buna ve bu kadarına hakkı olup olmadığıdır. Gerçek, Beşiktaş taraftarının "büyük güç" filan değil, dünyanın en "gürültücü korosu" olduğu şeklindedir. Sadece kendi şarkılarını, kendi tekerlemelerini, kendi sloganlarını büyük bir gürültüyle ve ahenk içinde "höyküren" ve oynanmakta olan maçla hiç ilgisi olmayan bir topluluktur onlar. Böyle olduğu için biz buna "kuru gürültü" diyoruz... Maçın içinden ve tercihan kendi akımından birini seçip onun kellesini almaya çalışan bir patırtı yumağından söz ediyoruz. Maç iyi giderse orada olmayan birilerine "saran", camia dışından birilerine "dolanan" bir dinamit sarmalından söz ediyoruz. Diğer iki rakibinden daha "kör bir sevgi" beslediği bir gerçektir. Ancak, bazen kendi takımının gözünü çıkarıp kör ettiği de bir gerçektir. Maçın başında ne rakip kaleciyle uğraşır, ne de hakemle. Ne iter oyuncusunu arkadan, ne de şaşırtır rakibin çömez oyuncusunu. Ama işler kötü gitmeye başladığında kendi içinden birilerini bulur ve söver ona. "Kartal gol gol gol" diye sıkıştırılmış bir tezahüratın kendi oyuncusuna zarar verdiğini hâlâ daha idrak edemeyecek kadar da kendinden geçmiştir. Sahadaki "nimetin" asla "velisi" olamayacak kadar kendinde değildir. Kendi umutsuzluğunu koca bir camianın mutsuzluğuna dönüştürmektedir ve o nedenle maçlara gelmese daha hayırlı bir iş yapmış olur takımı için. En azından maddi cezalardan kurtulur takım. POST-İT Handikap... Hani at yarışlarında yarış kazanmakta olan ata ağırlık bağlayarak "handikaplı" koşular düzenlerler... Hakem taifesi de Galatasaray için "handikaplı maçlar düzenlemeye" erken başladı. 4 ters ve zarar verecek karara rağmen kazandıklarını görünce önümüzdeki haftalara 0-1 geride başlatacaklar galiba... Uğur-suzluk Beşiktaş... Geçen sezonun çifte kupalı şampiyonu örgütlenmiş gibi kendi çifte kupasından şikayet ediyor ve kendi içinden birileri bunu rakiplerine yorabiliyor. Kendi yöneticisi takoz koyuyor kalkış yapmaya çalışan arabanın tekerine... Sivas da mutsuz... Şampiyon olamadığına yanıyor ve bakın ne hallerde. Avrupa'da yüzümüzü kararttı ve gümbür gümbür gidiyor ligden. Trabzonspor son anda Şampiyonlar Ligi'ni kaçırmaktan mutsuz ve UEFA dahil "ancak ve belki" toparlanıyor... İşin ilginç yanı... Geçen sezonun skandal iki ekibi, büyük bir başarısızlığı "tevekkülle" karşıladığı için bu sezon uçuyorlar. En mutsuz olması gereken o ikisi idi ve şimdi en mutlu olanlar onlar. Garip bir denklem... Tenkit Direktör!.. İngiltere'de teknik direktörler maçta sizin rakibe neler yapacağınızı söylerler... Almanya'da teknik direktörler maçta sizin rakibe neler yapmayacağınızı söylerler... İspanya'da teknik direktörler maçta rakibin size neler yapacağını söylerler... İtalya'da teknik direktörler maçta rakibe neler yaptırmayacağınızı söylerler... Türkiye'de teknik direktörler maçtan sonra medyaya neler söyleyeceklerini düşündüğünden maç için bir şey söylemezler... S-ÖZ "Hakemin Galatasaray'ı kolladığını, aleyhimize düdükler çaldığını gördüm ve çok üzüldüm..." Yılmaz Vural'ın veciz sözü >> Cumartesi ve Pazar günleri NTV Spor Radyo'ya, 87.7 frekansına uğrayın öğleden sonraları. Müthiş formdayız. Bekleriz...