Bir maç biter ve kaybedenler hakem ve sistemin karşısında, kazananlar da yanında yer alırlar hemen. Oysa sahada emek verenlerle tribünleri ve ekran başındakileri kandıranlarla yüzleşmeyi hiç tercih etmezler. Sorun da çözüm de burada..
Başlığımın nedenine bölümün sonunda döneceğim. Bir sabah uyanıp herkesin aynı ırktan, aynı renkten ve aynı dinden olduğunu görsek, öğle vakti gelmeden ön yargılı olmak için bir başka neden bulurduk ... George Aiken demiş..
Biz bir sabah erkenden uyanıp birden bire herkesin rakibini sevdiği, aynı takımı tutar gibi rakibinin güzel bir hareketine alkış tuttuğunu görsek, daha öğle olmadan birbirimize girebilmek için yepyeni bir neden bulurduk..
Ümit Aktan demiş..
İnsanlık tarihinin en büyük icadı ‘Fermuar’ ve ‘Şemsiye’dir. Çünkü hala daha geliştirilememiş ve ilk icat edildiği gibi kullanılan ve her türlü şekilde hayatı kolaylaştıran iki icattır..
Üçüncüsü ise kesinlikle ‘futbol’ olmalı..
Geliştirmeye ve değiştirmeye hatta dönüştürmeye çalışanların ayaklarına dolaşan, saf ve ilkel haliyle çok daha fazla zevk verebilen bir icattır..
Bizim bu oyunu sevmemizin özel nedenlerinden biri de ‘karakter oyuncu’ dediğimiz, uçmasa da kaçmasa da yüreğini sahanın tam ortasına koyanlardır..
İnsanlar ‘Mehmetçik’i yani Basri Dirimlili’yi anlatırlar onu yaşayamamış oğullarına..
Lefter’i anlatırlar; yoksul balıkçı Hristo’nun oğlunu..
Metin’i anlatırlar nasıl olup da uzatılan çeki elinin tersiyle ittiğini anlayamayan bugünün materyalist gençlerine..
Bülent Korkmaz bir başkadır onlar için..
Bugün Mehmet Topal’ın kolay kolay bitmeyecek bir toleransı cebinde durduğu için. O kadar adamın ortasında hem golü atıp hem de gol ihtimallerini önlediği ve daha iki gece önce sakatlanıp çıktığında tüm dinamikleri alt üst olan takımının yükünü taşıyan bir cengaver olduğu hemen unutulur..
Baba Hakkı şut ve paslarından çok oyun içindeki davranışlarıyla bugünün rehber kitabı değil midir hala?..
VE SABRİ..
Belki en çok kalbi kırılan oyuncudur sahalarımızda..
Ama her seferinde ayağı “uf” olanların ve kılı dönenlerin hepsinden daha çabuk ve daha sağlıklı dönmüştür sahalara..
Ücretinin yarısı hiç düşünmeden silip atmıştır..
Alacağını da Türk lirasına çevirmiştir..
Nereye konulursa elinden geleni de yapmıştır..
Üç ay kenarda tutulup ve unutulup; bir gün ‘hadi gel’ dediklerinde o günün en çok koşanı, mücadele edeni ve tek tekmeye kafa uzatanı olmuştur..
Yüreği elinde koşmaktadır..
Ama ‘çilek’ olmadığı için ve domatesi de sıradan kabul ettikleri için, hep dudak bükülerek bakılmıştır ona..
Bana bir söyler misiniz?..
İçine çilek konan bir yemek veya salata çeşidi..
Oysa domates..
Her yemeğe konur, onsuz salata olmaz, salçası ve turşusu da vazgeçilmezdir..
Bugüne kadar bir kere bile formasına ‘tokum’ bakışı atmadığı gibi, göreve her çağırıldığında da asla ‘yokum’ demedi..
Ben futbola tutkunsam; nedeni bu tür adamlardır..
Necip’tir, Sabri’dir, Topal’dır tutkumun nedeni, asla Mehmet Ekici değildir..
Lefter’dir, Metin’dir, Basri’dir, Kadir Özcan’dır, Baba Recep’tir..
Asla Emenike veya Van Der Wiel, ya da Podolski veya Aboubakar değildir..
Sabri’ye biraz saygı lütfen..
BİR ALINTIDIR..
Kemal Özcanlı’nın bir paylaşımından alıntıdır bu not..
“Bir kadın düşünün ki; eşi, milyon avlor kazanıyor ama o; eşinin parmağı sakat diye ona yapılan özel eldiveni dikiyor. O maddiyattaki birçok kadının kuaförden, alışverişlerden, gezmelerden geri kalmadığı bir ortamda, savaşta cepheye cephane götüren kadınlarımız gibi eşinin başarısı için mücadele ediyor.
Patricia Muslera..
Aslında senin diktiğin bir eldiven değil, GALATASARAY futbol takımının şampiyonluk yolundaki birlik beraberlik düğümleridir..”
POST-İT
Hafta içinde Merkez Hakem Kuruluna ve başkanına, maçtan sonra da tüm sisteme verdi veriştirdi başkan Aziz Yıldırım..
Eğer Josef de Souza 6 dakika uzatılan maçın 7. dakikasında rakibinin omuzlarına basıp yükseldiği topu içeri atmış olsa, bu söylem ayniyle vuku bulur muydu?..
Sorum budur..
S-ÖZ: “Yalnızca kültürlü insanlar öğrenmeyi sever, cahiller ise ‘ders’ vermeyi tercih eder.” Albert Camus