Ne verirsen elinle,
o gelir seninle...
26 Ağustos 2008 01:00
İşte size Türk usulü erkek erkeğe kahvehanesinden iki adet kesit. Aşağıdaki hikayeler tamamen hayal ürünü olup, gerçek ve tüzel kişilerle asla ilgisi yoktur. Ancak, hemen her yerde rastlanan "sıradan insanlar" durumunu anlatır. "Ortalama Türk insanı" böyle davranır diyerek yazılmıştır ve Olimpiyat ateşinin bizim içimizde neden çok farklı bir biçimde alev aldığını anlatır. Biz kazanamadığımızı sorgulamaya bayılır ama neden kazanamadığımızı sorgulamayı asla içimize sindiremeyiz. Buyurun şimdi iki adet "erkek erkeğe" Türk kıraathanesine... Hani şu, içinde tavla veya "pişpirik ile altmış altı" oynanan "maça kızı" uğruna kafa patlattığımız sigara dumanlı mekanlara... Tavla ve "altılı ganyan" da cabası...
Ne verirsen elinle, o gelir seninle...
Adam iri ve göbekliydi. Ter kokuyordu. İçeri girdiğinde ortadan selamladı kaave efkar-ı umumiyesini, çekti bir tahta sandalye ve oturdu. Bir ayağını ikinci bir sandalyeye iliştirirken, üçüncüsünü de çekip arkasını çevirdi ve sırtlığını yan yatırıp dirsekten yasladı kolunu.
- Ne o efkarlısın galiba, dedi muhtar yardımcısı...
Berber Sami ise aradan atlayıverdi lafın ortasına:
- İlişme abime... Hâlâ bir adam alamadı baksana takımı...
Bizimki sert sert baktı ve tersledi berberi...
- Bana bak. Tepemi attırma. Daha şimdi tepeledim üçünü beşini zaten...
O zaman fark ettiler alnındaki kırmızı çizgiyi. Kanamış ve kanı üstünde kurumuştu. Geçmiş olsunlar ve hayırdır ağabeyler havada uçuşurken, zaten anlatmak için bahane arayan ve tahrik edilmeyi bekleyen bizim ter kokulu maganda döktü içindekileri:
-Bizim göl kıyısına yeni gelmiş şu zibidiler var ya... Hani şu kayıkçılar... İç donu gibi daracık düttürü bir şeyler giyenler hani. Ulan, uyardım hıyarları dinlemediler, ben de bizim Hüsnü'yle daldım 8 tanesinin arasına, bi temiz sopa çektim hıyarlara. Burası sosyete yeri mi lan. Karımız kızımız var ortada. Bura Sapanca lan. Bu göl bizim. Yok ööle daracık şeylerle mal ortada dolaşmak... Bunları Taksim meydanına toplayacan, ayandan asacan üçünü beşini. Bak bi daha karı gibi geziyolar mı?..
- İki kişi miydiniz abi, diye sordu çaycı.
- Tabi lan.
- Helal olsun vallaaa..
O sırada kahvede oturmakta olan taksici İlhan içinden geçirdi ama seslendirmedi çıkıntılık yapmamak için:
- Ne ikisi lan. 4'ü kız 4'ü oğlan 8 tane gence 25 kişi giriştiniz. Bunu da delikanlılık yapmış gibi anlatıyorsun... Kafalarını gözünü sopalarla yardınız gencecik çocukların. Ben taksiyle oradan geçerken gördüm sizi...
***
Kahvede televizyon sonuna kadar açıktı. Olimpiyat kanalına bakıyordu üç üniversite öğrencisi.
Bizim ter kokulu adam yine üç sandalyeye kurulmuş oturuyordu. Seslendi kahveciye:
- Yaa Remzi, açsana la şu klip kanalını. İçimiz şenlensin, gözümüz bayram etsin.
- Abi şu yarış da bitsin açıyom..
Lahavle çekti içinden.
Televizyonda Pekin olimpiyatlarının kano yarışları vardı ve gençlerin ilgi alanını oluşturuyordu. İçinden katılmak geldi bizimkinin. Laf atıverdi ortaya:
- Ulan bizimkiler güreşte filan bi halt edememişler kayık yarışında mı madalya alacaklar...
Gençler cevaplamadı. Yarışın son metreleri izlendi ve Polonyalı geride kaldı. Oysa bu asil spor dalında en önde götürmüştü yarışı uzun süre..
Bizimki devam etti salvoya:
- Bizden hiç bi şey olmaz zaten. Ata sporudur güreş bak halimize. Bi tane haltercimiz vardı, hani şu Süleyman Naimoğlu... Ne helal çocuktu be. Ben sana bi şey diyiim mi?.. Verecen bana bir taramalı havalı tüfek, atacan havaya o boyalı şeylerden ulan hepsini tarayıp altını bırak, gümüş ile bronzu bile alıp gelirim..
Lafını sevdi, bir nefes aldı...
- Sen de burada durmuş şu kayık yarışını seyredip niye bizimkiler yok diye efkarlanıyon. Çalışmıyo ki bizimkiler. Üç tarafımız deniz, her yerimiz göl dolu. Gelsinler çalışsınlar da alsınlar madalyayı. Ama tembel bizimkiler...
***
Şimdi anladınız mı, Olimpiyatlarda neden döküldüğümüzü...
> Haydi Maça artık Kanal t'de
"T" aslında bu kanalın "t" olarak kullanılan halidir.
"Temiz Toplumun Tercihi" diye açıyorlar. Biz de "temiz toplumun tribünü" halinde kullanmaya karar verdik ve Dış Yapımlar Sorumlusu Refik Pak, Spor Müdürü Alper Eren, ve tabii ki kanalın başkanı aynı zamanda profesyonel kulüp yöneticisi İdris Bey'i kıramadık ve başladık...
Geçtiğimiz pazar ilk program yeni yerinde sahne aldı bile.
Onların bize alışması ile bizim yerimizi yadırgamamak sıkıntısı arasında birkaç program sonra ideal şeklimizi bulacağımıza ben ve ekibim kefildir...
Artık "Haydi Maça" heyecanı her pazar saat 14.30 civarında Kanal "t" ekranlarında olacak.
Bekleriz efendim...
>> Olimpiyat şakaları
* Michael Phelps'in anası yunus, babası ise Sinaritmiş.
Usain Bolt ise araba zaten...
* Tamam doping suç ama ya Usain Bolt uzaylı çıkarsa. Madalyaları yine de alınacak mı?..
* Rus Olga, bayanlar 20 kilometre yürüyüşte 1 saat bilmem kaç dakikada bitirdi yarışı ve birinci olup altın madalya kazandı.
Bu mesafe Taksim-Sefaköy arasına eşit...
1 saat bilmem kaç dakikada arabayla bile gidilebilemiyor...
* Bu ülke nasıl olur da üç adım atlama ve uzun atlama dallarında sporcu bulamaz?..
Yahu, hafif bir yağmurda çıkın herhangi bir caddeye üç adım ile uzun atlamacının kralını bulursunuz.
Ayrıca tüm sprinter eksiklerimizi ise TEM yolunda karşıdan karşıya geçen birkaç yarışmacıyla giderebiliriz.
* Biz bayrak değiştirmede hata yapmayacak tek ulusuz...
* Siz hiçbir kapkaççının cüzdan değişimi sırasında yere düşürdüğünü gördünüz veya duydunuz mu?..
> S-ÖZ
Tembellik, yorulmadan önce dinlenme alışkanlığından başka bir şey değildir.
JULES RENARD
>> POST-İT
Aysun Kayacı haklı çıktı.
Hiç onun oyu dağdaki çobanın oyuyla bir olabilir miydi?..
Hacettepe İngilizce Tıp kazanan tek kollu Yüksekovalı çoban ile, onun oyu nasıl aynı olabilir ki?..
Kadın haklı çıktı işte...
Olimpiyatlara ara veriyor ve tekrar top meselelerine dönüyorum. "Şeref tribününde nasıl kafa yarılır" adlı makalemle haftaya bu köşedeyim...