Bir maç kötü gidebilir... Bir takım birkaç maçta da kötü gidebilir.. Ama başında bir "başhekim-profesör-cerrah" karışımı var ise, o takım bir anda iyileşir. Fatih Terim söz konusu ise "ex" olmuş hastayı bile bir devre daha bekletin derim ben; morga kaldırmak için... İlk yarıda yenmeye oynadığını açık açık ortaya koyan Gençlerbirliği'nin iştahlı ve istekli mücadelesini zaman zaman dozu kaçan bir sertlikle birlikte gördük. Ne zamanki oyuna ve tabelaya ortak olmayı denedi Galatasaray, işte o zaman golü de kalesinde gördü. İlk yarının bir tek resmi vardı; o da Galatasaray'ın gol atmak için Gençlerbirliği'nin en az üç-dört oyuncusunun hatasına muhtaç oluşuydu. Oysa rakibi hiç de böyle bekleyen bir futbol oynamıyor, tam tersine rakibini hataya zorlayarak oynuyordu... Ayrıca Amrabat'ın tüm tercihleri yanlış ve hatalı, takıma katkısı ise sıfırın altındaydı. Kanat vardı ama uçmak için değil... Tavuk gibi çırpınsın da uçamasın ona da razıyım ama o da görülemiyordu.. Yüzde yetmişe otuz gibi bir topa sahip olma süresinden mağlubiyet çıkıyorsa bundan da şunu anlarım ben: "Ver topu Galatasaray"a, sen gol atmaya bak..." Hasta idiler üç haftadır, ölüm döşeğinde tamamladılar ilk yarıyı... İkinci yarıda "doğru teşhis" ve "doğru tedavi" eşitliği kolayca buldu. İkinci arızalı oyuncu yerine sağlam yedek parça olarak Aydın atılınca oyuna, "Doktor Fatih Terim" maçı çevirmek üzere bildiği her şeyi yaptı. Takımını önce "kudurttu", sonra da "ruhunu çağırdı" ve gitmiş bir maçı çevirmeyi başardı. Üst üste gelen 2 Gençlerbirliği golü ise muhteşem bir futbol gecesinin kremasıdır bana göre. Puan getiren son gol ise "çilek..." Şunu söylemeliyim ki; bu iki takımın karması Romanya'yı da yenerdi, Macaristan'ı da...