Gazozuna maç gözüyle mi bakalım, ülke puanı açısından maçı büyütelim mi?.. Gazozuna ise, ortaya konan tempo ve iştahlı mücadele niye? İki takımın da yenilen gole isyanı ve oyunu ileri taşımak gibi bir taktik anlayışı neden? Özellikle G.Saray'ın derbinin 48 saat sonrasındaki temposu ve mücadele azmini anlamak mümkün değil. Maçı büyütecek isek, yan toplara yalandan çıkan Necati ve Okan'la birlikte, topu ısıran Sabri'nin düşüncelerini öne çekmeliyim. Bu arada Erik Gerets'in bazı oyuncularıyla bir kez daha tanıştığını gördüm. Mesela Okan... Maç sonunda gelip, Gerets'e elini uzatmış ve "Memnun oldum hocam ben Okan, orta sahada fena oynamam. Üstelik top kaparım ve 90 dakika bana az gelir" demiştir diye düşünüyorum. Belli oldu ki aranan forvet arkası ve 10 numara bu takımda mevcut ve o adam İliç değil, Okan'dır. Bir süredir kansızlık çeken G.Saray'a, kan nakli yapılmış ve Okan, "Amerika'nın yeniden keşfi" gibi formasını almıştır. Okan top kapar, rakibi bozar, ileride ve geride basar, üstelik de top yapar. Haaa bir de şut atar. Şut özürlü takımının, Özürlüler Haftası'nda ayağa kalkmasını sağlayan kader golünü takımına kazandırıyor ve G.Saray, "Derbi özürlü" olmakla yetiniyor. İkinci yarıda her ne kadar saçma sapan bir fantezi anlayışı geldiyse de G.Saray düzünü yapsa gole gidecek pasları, estetik zorlamalar nedeniyle kullanamadıysa da yine de maçı isteyen bir rakibe karşı iyi oynamış ve ülke puanına önemli bir katkıda bulunmuştur. Mehmet Güven ise her Avrupa maçında Gerets'in yaptığı gibi, arenada aslanların önüne atılacak bir genç arayan Belçikalı Hoca'nın yeni kurbanı olarak seçilmişti. Ama 19 yaşındaki bu çocuk öylesine lezzetli bir golün mimarı oldu ki, o da ben bu takımda oynarım dedi. O zaman ne çıkıyor ortaya?.. G.Saray, "Ben bu takımda oynayamam" diyenlerin oynadığı, "Ben bu takımda rahat oynarım" diyenlerin oynamadığı bir takım oluyor. Bakınız puan cetveli...