Olimpiyatın futbola boynu bükük

A -
A +

Olimpiyat kafilesi bugün dünyanın diğer ucuna gitti. Madalya'dan daha önemlisi olan "onur" mücadelesi vermeye gitti. Ancak, pazar günü sayfalarında çeyrekten yarıma dönüşen bir yer işgal ederek gitti. NTV Spor'un, sporcuları bir dünya güzellik yarışması veya Oscar töreni ciddiyetinde yorum ve röportajlarla aktarması dışında medyatik bir olgunluk bulamadık. Haber bile yapmayanlar, kafile döndüğünde hesap da sormamalılar. Futbolumuza boyun eğmiş bir olimpiyat serüvenine daha başlıyoruz... F.Bahçe'nin ön libero arayışlarının arasında bir yerlerde haber olmaya çalışmıştır Olimpiyat... G.Saray'ın kaleci transferinden sonra gelmiştir. Beşiktaş'ın bir hazırlık maçı kadar önemi olmamıştır, olası madalya adayı sporcunun... Aurelio'yu atlet kızımız Merve'den iyi tanırız. Lincoln'ün dizindeki arıza Elvan'ın hasta annesinden daha bir haberdir. Delgado'nun idman kaçırması kadar hükmü yoktur Nazmi Avluca'nın son olimpiyatına gidecek olmasının... Antep Brezilyalı peşinde koşar; duyarız, ama Eşref'in mental sıkıntısını kaçımız biliriz mesela... Gazetelerinin türüne "spor" diyen, ama sadece futbol veren basılı kağıtların arasında hiç Olimpiyat haberine rastlamazsınız. "Spor" kanallarında ise çok az yer işgal edebilirler. Nasıl ki; Sivasspor'un "harbi Avrupa maçı" diğer "büyük" takımların sırtında forma numarası bile olmayan köy takımları ile oynadığı maçların altında kalıyorsa, spora kör baktığımız için, ya da gözümüz sadece futbola açık olduğu için, olimpiyatta popülariteye mahkum oluyor. Olsun... Bun en azından, bugün futbol yazmıyorum ya... OLİMPİYAT DİSİPLİNDİR... Bir saniyenin onda biri "daha hızlı" olabilmek için 4 yıl boyunca günde 4 saat çalışmaktır. Bir gram "daha ağırı" için 4 yıl kontrollü yemek ve günde birkaç ton kaldırabilmektir. Bir milim "daha yukarı" çıkabilmek için günde sekiz saat zıplamaktır. Kaybettiğinde el sıkabilmektir... Bir idmanı sırasında 3 kilo kaybeden bir sporcunun, metabolizmasına karşı verdiği azgın ve çetrefilli bir savaştır. Sakat sakat 2004 gümüşü kazanan birinin, 2008 altınına göz dikmesidir. Bahri Tanrıkulu'dur mesela... Altın sahibi tek bayan olarak gidip yeniden altına göz dikmektir. Bunun için genç kızlığını feda eden birisidir. Nurcan Taylan'dır mesela... OLİMPİYAT SABIRDIR... Bu olimpiyata pişmek için gelen ama kendisine 2012 madalyasını hedef seçen yüzücümüzün, altına girdiği 8 yıllık çalışma ve sabır ortamıdır. Yaşıtların yaptıklarını yapmadan yaşamaktır. Teşkilatla, sistemle boğuşup, tayin edilen hocalarla kendi istediği hocalar arasında gel-git yaşayıp, sonunda mutlak başarıya odaklanmaktır. 1 dakikada geçip gidiveren bir marşı dinlemek için 4 yıl boyunca bir saat bile boşluk vermeden, vücudunun geriye dönmek gibi doğal mücadelesine karşı savaşıp, insanüstü dayanıklılık denemelerine girişmektir. Yüzme - yelken - atletizm üçgeninde en kalabalık sporcu sayısına ulaşıp, en az madalya beklentisine dayanabilmektir. Yani bir sonrakinin temellerini atmaktır. 4 yıl beklemeyi göze almaktır. 5 ameliyat geçirip, biri 8 saat süren iki diz ameliyatının ardından "6 ayda ayağa kalkması planlanan" bir durumdan 4 ayda Olimpiyat Milli Takım seçmelerine girebilmektir. Azize Tanrıkulu'dur mesela... OLİMPİYAT NAMUSTUR... Doping bile yapmış olsa seni geçenin elini sıkabilmektir. Onu doping yapmadan geçmeye çalışmaktır. Her şeye rağmen son ana kadar barajı aşmaya çalışmaktır. Atletizm'in çekicinde ilk bronzu getirdikten sonra kendini geçmeye çalışan Eşref Apak'tır. 82 doğumlu bir gencin gençliğinden feragat ederek yıllardır çalışması ve en sonunda 81.25'lik derecesiyle boğuşur hale gelmesidir. Son olimpiyatına giden Şeref Eroğlu, Nazmi Avluca, Mehmet Özal gibi isimlerin mücadelesidir. Olimpiyat öncesinde dopingli çıkan Ukraynalı boksör İsmail Sillah'ın yerine olimpiyata çağırılmaktır. Türk boksör Bahram Muzaffer'dir... OLİMPİYAT FEDAKÂRLIKTIR... Üniversitenin doktora sahibi Dr.Mehmet Özal'ın kariyerini hâlâ daha minderdeki tere bağlamasıdır. Zeka ve teknik becerinin sanıldığından daha önemli olduğu güreş, artık 5 bin yıl öncesinin Mısır medeniyetinde duvarlarda rastlanan reliyeflerden anlaşıldığı gibi olimpiyatlardan da eski bir spor olmasından kaynaklanan bir köktür. 7'şer sıkletin maçları 12-21 ağustos tarihinde yapılacak ve ve 9 güne yayılacak. Stresin tetikleyeceği yıpranmaya buradan gelecek salvo eleştiriler de eklenecek. Bunu dayanmak "babayiğit" işidir. Fedakarlıktır. Annesini hasta yatağında bırakıp, madalya peşine düşmektir Olimpiyat. Elvan Abeylegesse'dir... >> POST-İT İngilizler der ki; "Kör ata ha göz kırpmışsın, ha başını sallamışsın ne fark eder ki..." Birçok yayın organı, ajans haberlerine yaslanarak olimpiyat izleyecekler. İnternet siteleri ile yetinecekler. Devşirme haber satacaklar. Hele, ön eleme ve ligin ilk haftası balonları başladığında onu da beklemeyin lütfen. Üstelik bu kez, TRT kurumunun "spiker kiralayacak" bir kanalı da yok. Ordan da bir şey beklemeyin... 15-16 gün nedir ki, göz açıp kapayıncaya kadar geçer. Biraz sabır... >> Altından ötesi de var... Olimpiyat konusunda, son noktayı hep elde edilecek bir altın madalya olarak görürüz. Hayır... Olimpiyat konusunda altın madalyanın ötesi de mevcuttur. Altından ötesi onurdur... 1936 Olimpiyatları'nda; Berlin'de yani, 78 kilo serbestte üçüncülük kürsüsüne çıkan Ahmet Kireççi'nin kazandığı ilk bronz, aynı zamanda ilk Olimpiyat madalyamızdı. Bugün yola çıkan kafile güreşe tıkılıp kalmış birkaç madalyanın fazlasını kovalıyor. Ancak, madalyadan daha önemlisi, "Türk" kelimesini bizi izleyecek olan dünyanın zihninde çok daha farklı bir yere taşımaktır. "Türk kızı nasıl da koştu", "Türke bak nasıl yüzüyor", "Bu Türk bir dahaki olimpiyatta..." gibi şeyleri söyletebilmek çaldırılacak bir-iki marşdan daha önemlidir. O zaman "kazanırsınız." En çok madalya alan, madalya almak için her yola başvuran, kızlarını erkekleştiren, sistemin yakalayamayacağı ilaçlar peşinde koşanlardan daha az madalya, ama daha fazla "prestij ve onur" kazanırsınız... Altından ötesini bekliyoruz sizden... >> S-ÖZ "Başarı; çoğu zaman başarmanın ne kadar zaman alacağını bilmeye bağlıdır..." (Montesquieu) >> Bugün futbol yazmadığım için çok mutluyum ve en rahat yazımı bir çırpıda yazabildim. Kulüp fanatikleri de bana bir şey bulamazlar bu hafta sanırım. Oh bee...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.