Önce ilgi, sonra sevgi, ardından saygı

A -
A +

Genelde incittik o bir grup insanı. "Yerden yere vurmak" ile "yere göğe sığdıramamak" arasında 1 ay boyunca dolaştırdık durduk. Türkiye'nin tüm dinamiklerini dinamitleyen o oyuncu ve teknik adam grubunu biz parçalamaya çalıştıkça tüm dünya örnek alınacak yönlerini keşfetti. İlgileniyordular bizimle, ama sonunda saygıya kadar taşıdılar bizi... Bu çok uzun bir yolculuktur... Maymuna ilgi duyarsınız. Hayvanat bahçesinin en çok ziyaret edilen köşesidir onun kafesi... Kediyi, köpeği seversiniz. Çiçeği de... Aslana, kaplana saygı duyarsınız. Onurunu alkışlarsınız... "Gerçek dost, elini uzattığında elini uzatanın kalbine dokunandır" der Gabriel Garcia Marquez. Bize de ilgi duydular önce. Bu "kavgacı insanlar ne iş" gibi baktılar. Biz dönercileri yakından gördüler. Onlar gibi oynayabildiğimizi keşfettiler. Şaşırdılar ve ilgileri arttı. Duygularımızı öne çıkarıp, tabelaya isyan eden oyunumuzu gördükçe neşelendiler ve keyif almaya başladılar. Futbol seyircisini statlara ve ekran karşısına biz döndürdük ve oturttuk dünyanın her yerinde ekran karşısına. F.Bahçe'nin İnter galibiyeti bile "yaprak dökümü" adlı diziden daha az seyredildi birkaç ay önce. Bu sevimli ve masum oyunu tekrar sevdirdik dünyaya ve ekran karşısında, her maçı iki milyar insana "adrenalin" pompalayarak seyrettirdik. Bunun seyredilesi bir şey olduğunu gösterdik. Karşılığında televizyonlar ve radyolar ilanları almaya 26 Haziran'a kadar devam ettiler. Televizyon ve radyolar reklam yayınlamaktan program yapamaz oldu. Sonra bizi sevdiler... Sıcak buldular Türk insanını ve bağırlarının içine kabul ettiler en burnundan kıl aldırmazlar bile. Sonunda kolu kanadı kırık bir kadronun koca dünya şampiyonu olmuş Almanya karşısında rakibini düşürdüğü aczi görünce saygı duymaya başladılar. İlgiyi ve sevgiyi alabilirdik ama saygıyı çok zor elde edebilirdik... Yorumcu, gazeteci ve muhabirlerimizi saygın ülkelerin arasına katıp öyle kabullendiler. Onlar çok iyi yazılar yazdıkları veya çok iyi yorumlar yaptıkları için değil, bu saygın oyuncu ve teknik adamın mensup olduğu ülkenin yazar, yorumcu ve muhabirleri oldukları için... O çocuklara verdiğimiz maddi desteğin yüz katını versek bir İsviçre gazetesi şu başlığı atar mıydı acaba? "Biz sizi tanıyamamışız... Özür dileriz..." Bunu hangi bedel karşılığında yaptırabilirdiniz?.. Kabullendirdik kendimizi... Terleyerek... Taviz vererek değil... Önlerinde takla atarak hiç değil... >> Karşı konulmaz gücün dayanılmaz karmaşası Bizim tanımlanmamız bu şekilde yapılıyor olsa gerek... Karşı konulamaz gücü o oyuncu gurubu, dayanılmaz karmaşayı ise maalesef medyamız yaptı... Sıkıntı ise çoğunlukla teknik direktörü "alemin kabadayıları" ile "onların anladığı dilden" konuşmak zorunda bırakan Futbol Federasyonu'nun oradaki "şürekası" tarafından üretildi... Takım Portekiz'e yenildiğinde, "beyin-dalak" arasında gelip giden yorumlar, hocaları "hiçbir şey bilmeyen takımın yanlış seçilmiş oyuncuları" arasında beline beline vuran aziz futbol ulemamız ve "yeni yetme iddaa" yorumcuları önünde, yalnız ve inanmış bir adam vardı... Oyuncularını koruyordu... Portekiz sonrası federasyoncularda; bir felaket, 0 çekmek, gol bile atamadan dönmek gibi bir beklenti içinde olduklarından hocalarını koruyamadılar... O da kendini korudu... Oyuncularını korudu... "Yetkililer" ne zaman takımın yanında yer aldı?.. Kara görünüp, gruptan çıkılınca. Ardından takım yürüyünce... Beraber yürümediler bu yolda, şimdi ise beraber yürümüş gibi yapıyorlar. Ben, Levent Kızıl'dan mesela "daha delikanlıca" bir çıkış beklerdim, "primi duyunca mı böyle oynadınız" sorusu karşısında İsviçre maçının ardından... Bu çocukların ülke adına bir şeyler yapıp kendilerine verilen o primi, aslında kendilerine o primi verenlere önce kazandırdıklarını, sonra da içinden kendilerine verildiğini görmezden geldiler. Onun için şimdi "timsah gözyaşları" dökmesin... Hoca bırakmalı ki; bu medya ve bu medyadan "tırsan" federasyon ve bu kabadayılığı esastan olup rüzgâra göre yelken açan basıncı kardeşlerim de layığını bulacağı bir hocaya kavuşsun. Biz de tekrar başa saralım ve ana başlıktaki gibi "dünyanın saygısından, dünyanın ilgisini" çekmeye çalışan bir grup futbolcuya dönelim. >> Şansal Kardeşim... Seni ve ekibini kutlarım... Muhteşem bir iş çıkardınız... Türk Milli Takımı'na layık kalitede yirmi iki gece yaşattınız bize... Bundan böyle ekran kirliliğini önleyeceğine, ligimizi aynen Avrupa Şampiyonası kalitesinde izleyeceğine inanıyorum. Yorum kirliliğini de süzeceğini umut ediyor, ellerinden sıkıyorum... >> Şenes Erzik... Şu soruyu sorduğum herkes bana bakakalıyor... Hem de Trabzon'un Sürmene ilçesinde öğle vakti bir pideciye girip, masama gelen yerli garsona "sushi var mı?" diye sorduğumda bakakaldığı gibi bakakalıyor. Soru şu: Biz, Avrupa Şampiyonası'nın en çok "kart gören" takımı mı olduk, yoksa en çok "kart gösterilen" takımı mı olduk? Sayın Erzik.. >> POST-İT Beni besleyen Nilay Aktepe Küçükşahin yine yağdırmış... Kör cehalet çirkefleştirir insanları... Suskunluğum asaletimdendir... Her lafa verecek bir cevabım var, lakin lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyene bakarım adam mı diye... Bu sözü Fatih Terim'in arkasındaki duvara taşımasını ve içini ferah tutmasını öneriyor. Bir de medya duvarlarına asılmasını önerdiği bir sözcük iletmiş. O da şöyle: "Hayat üç buçukla dört arasında geçermiş... Kimileri üç buçuk atar, kimileri de dört dörtlük yaşarmış... >> S-ÖZ El mi yaman, bey mi yaman?.. >> İster misiniz, sırf bu ülkeden Hindistan'a göçmesini sağlamak ve Cemil İpekçi'den tamamen kurtulmak için AK Parti'yi kapatsınlar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.